31 Aralık 2010

niyet

SİBPa,GMABUYk, AGSUYk, MvHBHs, İNBSt,2011


gökyüzünden bir yıldızını aldım haberin olsun
gözüm onda kalmasın diye bu gece
yanıma aldım..

kaç beden giyiyorsun?'' kuzuların sessizliği''

birisini babydoll alırken görmek :D

29 Aralık 2010

ismimle müsemma

O romanda arar oldum kendimi,
Sayfaları çevirdikçe daha iyi tanıdım,
Sahip olduğum fikirleri
Aklı başında olmak Tanrı'ya mahsusmuş
Meğer, tek deli ben değilmişim...

say goodnight not goodbye...

Yılın bu zamanları radyo dinlemeye bayılıyorum, çünkü eski yılların şarkılarını çalıyorlar, telefonumda ya da mp3ümde olsa bile bu şarkılar, radyodan çalınması ve o şarkıyı onlarca insanın o anda dinliyor olması daha çok hoşuma gidiyor...

nerelere gitti aklım bugün...

Dawson's Creek dizisinde beni etkileyen bir şarkı bugün sabah yürüyüşte çalınca, 16 ımı hatırladım, o içimi tuhaflaştıran bölümü başlayınca arabesk etkisi yapıverdi......

 bana yol boyu  sarkı söyleyeni hatırladım, eşlik edemezdim, bozmak istemezdim o güzel sesini, onun dolaşık aksanına karışamazdı benim karga sesim,

çok olmuş dinlenmeyeli bu şarkı


You are everything you ought to be
So just let your heart reach out to me
I'll be right, by your side
Say goodnight, not goodbye

28 Aralık 2010

problem çözerken

Maşa varken ateş elle tutulmaz.

25 Aralık 2010


ellenmez, cısss!!!!

tek ben miyim miyop :)


Aslında her insan miyop,
                                           hiç kimse uzağı ve geleceği kesin ve net göremiyor..

kargalar uyurkene

İktisat için uyanmak,
vay be ne günlerdeyim :'(

24 Aralık 2010

derste ağzımızdan çıkanları gözüm görsün


-... Boğuluyor olmak için de bazı şeylerin farkında olmak gerek..

-...Doğal hayat fantezisi: jeeplerle, janjanlı montlarla saklı kalmış köylere gidip, orada köy kahvaltısı yapmak, inek sağarken poz vermek, başkasının günlük sıradan hayatına özenmek, köylüyle dertleşiyor gibi yapmak, köy yumurtasını eve götürmek istemek,  önceden sahip çıkılmamış değerlerin içini iyice boşaltmak, askıya asar gibi yapmak... Bu apaçık geleneğin pazarlanmasıdır...

-...Tahsil-i cehalet : Bazı insanların okudukları tuvalette çıkıyor...

-... Çocukluk insanın taşrasıdır, taşrada herkes seni tanır ve kollar, tıpkı çocukluğundaki gibi...Taşra
çıktıktan sonra dönmek istemediğimiz ya da oradan çıkamadığımız...çocuklukta öyle değil mi??

-....Taşrada mahrumiyet, mecburiyet, mahremiyet, bazen de masumiyet kadının elini kolunu bağlar...
kulak pamuğu kulağıma girince öksürük tutuyor
bileyimki boğazlarım şişmiş ya da daha beter olcak


:s
Behzat Ç. dizisinin izleyici kitlesinin çoğunu üniversite mezunu oluşturuyormuş...

farz oldu


Allah'ım Allah'ım bu bi işaret olmalı
 :PP
Sabah  evde yalancı şahidim çalıyordu ve ben bu şarkıya uyandım, ve dün de bi kafe de bu şarkıya rast geldim, akla ve mantığa sığmayan şeyleri bir anda yapmak farz oldu : D

ben de aynaysam,

parlamam yakındır.

23 Aralık 2010

Ademoğlu çoğaldıkça....

Modern diye tabir edilen günümüz dünyasında, insan ilişkilerinin geldiği menfi boyutun her türlü puştlukla süslenişidir puştmodernizm… Köprüden geçene kadar ayıya dayı deyip, ‘‘ayılaşan’’, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, deyip ‘‘yılanlaşan’’ ‘‘insancık’’ları gördükçe çıldırasım geliyor.

Tüm eylemlerini paranın gücüne indirgemiş insan modeli, yeni nesil köleliği de tanımlıyor aynı zamanda. Zenginin, zenginliğini kapitalist ve feodal düzlemde güçlendirme çabasına, hiç umulmadık biçimde destek geliyor yeni nesil kölelerden. Bir bakıma yapılan zulmün yapana kâr olarak geri döndüğü bir sistemde yaşıyoruz. Düşünmekten, sorgulamaktan, üretmekten uzak bir sitemde…
Önüne konulanı yiyerek…
Yoksulluğundan utanan yeni nesil köleler, kendilerini ezen, aşağılayan kapitalist feodallerin yerine geçme adına insan dışı bir hırsla yanıp tutuşuyorlar. Korkunun, sevgisizliğin, çıkarın ve umutsuzluğun had safhaya ulaştığı puştmodern zamanda, her türlü kirliliği görmek mümkün.


Güçlünün güçlülüğü, yapmış olduğu zulümler oranındadır demiştik. Zulme uğrayan, tutsak edilen sadece beden değil elbet. Buna ruh da eşlik ediyor büyük bir gururla… Ruhun tutsaklığı, bedenin çürümesiyle bitmiyor fakat. Puştmodernizmin doğurduğu ruhsal sızı, hangi dünyaya havale olacak kim bilir?

Aşk gibi bir kutsalın, klavye ve telefon tuşlarına meze edilmesi de, yine puştmodern zamanlara özgü davranış biçimlerinden biri… Ademoğlu çoğaldıkça, tüketilen değerlerin oranı da o ölçüde çoğalıyor. Köhne ve kirli düşüncelerin sirayet ettiği Ademoğlu, bir buldozer görevi görerek, önüne çıkan her ne varsa ezip geçmekten çekinmiyor.
Parası olanın ‘‘akıllı’’, parası olmayanın ‘‘aptal’’ olarak nitelendirildiği bu dünyanın çarkına çomak sokmak, çağırmak, bağırmak, haykırmak… Neyse ki cehalet parayla yok edilecek bir olgu değil, neme lazım cahil kalabilirdik sonra…

İnsanoğlunun yaşaması sahip olduğu onurla doğru orantılıdır. Zira onur yoksa yaşam da bir o kadar haybedendir. Parayı esir almış insan yığınlarıyla, paraya esir olmuş insan yığınlarının biçimsel uyumunu ve yaşamsal dürtülerinin hangi yöne kanalize olduğunu görmek acı bir durum, lakin bunları yazabilmek büyük bir rahatlama sebebi.
Yazdım, rahatladım…
Darısı sizlerin başına!

Üstat Ahmed Arif’ten ufak bir dörtlükle bitireyim yazımı.

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü, dost gülücüklü.
Cigaramdan yanar, alnım öperler.
Suskun, hayın, çiyansı
 
''Bir değerliden''

21 Aralık 2010

az ve öz işime yarayan sözlük 1

Şövenizm

<Şövenist> hep birilerine söylenir durur, ben de doğru bildiğimi sanarak burada paylaşayım...

Şövenizm,aşırı milliyetçiliktir. Napolyon'un askerlerinden Nicholas Chauvin, liderine ve ülkesine körü körüne ve hastalık derecesinde bir bağlılık göstermiştir.  Bu dönemden itibaren de aşırı nitelikte, başkalarına hayat hakkı tanımayan türden bir milliyetçilik anlayışı şövenizm olarak adlndırılmıştır. II. Dünya Savaşı öncesi Nazi Almanyası'ndaki Alman milliyetçiliği şövenizmin belirgin örneklerindendir.

20 Aralık 2010

Bir insanın aşkımdan ağlamasını isterdim,
Acımasız bir düşünce gibi dursa da
Çoğumuzun yaptığı ya da istediği bir şey
Gece yastığımla hıçkırığımı sustururken
Onun da ağlamasını isterdim.

max enter a bastı diye sevinirken

bi hayvana klavye kullanmayı öğretmek
pek basit olmuyor
bileklerim çizik çizik oldu, etrafta mahvoldu
kucağımdan inip
hop hoplayıp gözden kayboldu


haaashhhsssaaaa

:D
http://www.ted.com/talks/lang/eng/joseph_nye_on_global_power_shifts.html

19 Aralık 2010

uykularımdan kısıyorum

hay-ret :D

18 Aralık 2010

Düşündüm de 2010 yılı oldukça güzel, bol değişimli ve attraksiyonlu, huzurlu geçmiş, ilkler en güzelidir, önemlisidir takıntımdan da vazgeçtiğimi not düşmek istedim.
Kötü olaylar olsa da sonu mutlulukla bağlandı, bir kaç kere büyük şoklar atlatsam da gerçeklerle yüzleşmek bana yeni insanlar tanıttı, çok da iyi oldu..
Dilerim daha iyi, başarılı yıllara adım atarım...
Daha derin bir feminist bakışa sahip olmam dileğiyle :))

nasıl değişebilirki, 22 yıldır değişmemiş?

uzaktaki iki canımla konuşurken
hep içim ağlıyor, öylesine günlük şeyleri konuşuyoruz
karşılıklı sormuyoruz bensiz nasılsın, özlüyor musun beni
hesaplaşmaktan korkuyoruz
 yaralarımı deşmek, geçmişi sorgulamak
ben neden yokum demek bağırmak geliyor içimden
ya da bu kadar mı basit annelik ve kardeşlik
demek geliyor,
neden benle değilsiniz diyemiyorum
 hayat işte, senaryo önceden yazılı, ben nasıl değiştireyim
hep güçlü, tok sesle, umursamaz halde, neşeli tavırlar takınıp konuşuyorum
onları üzmek, eskiyi hatırlatıp soğuk hava estirmek
bana göre değil
ve o halimden nefret ediyorum
ömürboyu bunu böyle yaşamak çok acı

 anne olmak benim için çok özel
benim anneliğimde yasadıklarımın hiçbirini çocuğum tatmayacak
annesinden mahrum kalmayacak

17 Aralık 2010

testlerden

Senin özlediğin günlere geldik
Her şey iyi ne yazıkki sen yoksun

16 Aralık 2010

Bu rüya nerden çıktı geldi sahi??
Hayırdır inşallah
:)

15 Aralık 2010

Mutlu bir uyanış
çapaklı gözlerimden mutluluk enerji fışkırıyo
hadi bakalım rastgele

14 Aralık 2010

tebdil-i mekanda ferahlik yokmus aslinda

Ben mi farklı yerdeyim?
Diğerleri hep aynı yerden mi izliyor olanı biteni?
Dur bir yerimi değiştireyim
Yanınıza geçeyim
Kalabalık ve oldukça puslu,
Herkes tek düze, caka satma peşinde
Iıııhh yok olmadı oralar çok arka, uzak şahsıma
Ne farkındalık var ne de özgürlük ruhu
Geri döndüm yerime
Farklılığı tercih ettim gene
 
<<tebdil i mekanda ferahlik yokmus aslinda
acinin yüzölçümü yeryüzünden çokmus aslinda>>

13 Aralık 2010

haklı...




<<Bazen bir yumruk indirmenin en iyi yolu geri çekilmektir.>>

Kişisel tespit:

Kütüphanede çalışmak hakikaten çok verimli, 2 saat boyunca öyle bir dalmışımki derse evde olsa 2 günde zor çalışırdım...

12 Aralık 2010

Patriyarkanın kız çocuğu şapkası

Aman dalıp gitmeyelim! "Neden?" diye soralım. Sırf gebe olduğu için, protesto eylemine gitmekten vazgeçmek aklına bile gelmeyen güçlü ve bağımsız bu genç kadından neden ısrarla kız çocuğu diye söz ediliyor?

Kabul, "kız çocuğu" son derece sempatik, şefkat içeren, koruyan, kucaklayan, cazip vs bir sesleniş. Ancak kadınların yerine göre "anne", yerine göre "eş", yerine göre "fahişe", yerine göre "dul", yerine göre "bacı" olmaya ve başka da bir şey olmamaya zorlandıkları patriyarkal düzenin diğerlerine göre daha saf görünen kız çocuğu şapkasına böylesine tutunmak niye?

 Feminist teori en önce kadının, ne toplumsal normlara ne de biyolojik kadere mahkûm olduğunu söyler.

Kız çocuğu olmak da tıpkı "hanım" ya da "bayan" olmak gibi, "kadını erkeğe göre daha güçsüz, erkeğin korumasına muhtaç ve böyle olduğu için korunmaya kollanmaya muhtaç" kılmaya hizmet eden sınıflandırmalardan biridir.

Hadi biz bir gemide olsak ve o gemi batıyor olsa, "kız çocuğu, kız çocuğu" diye bağıralım ama durum o da değil.

Bir İktidar Ne Kadarını Gözden Çıkarabilir?




Bir insan mı? Onlarcası mı? Üniversiteler mi yoksa bütün öğrenciler mi? Kadınlar mı, erkekler mi, çocuklar mı? Yoksa, artık...

4 Aralık 2010’da polisin müdahalesi sonucu 19 yaşındaki bir kadın karnındaki bebeğini kaybetti.
Gösteri ve yürüyüş yapmak temel bir insan hakkı olmasaydı bile, bunun adı yine aynı olacaktı: Cinayet.
Bu cinayetin ardından, gazetecisinden aydın geçinenlerine, politikacısına, hepinizin aklından geçen, söylemek isteyip de söyleyemediğiniz uğultuları biz yüzünüze vuruyoruz:

O yaşta üniversite öğrencisi nasıl çocuk peydahlar?
Hamile insanın protestoda ne işi var?
Tekmelemeyelim de doğurtalım mı?
Keşke bebek, anasını da alıp gitseydi!
Parası neyse veririz!
Utanmadan bir de polise saldırıyor!

Eylem yapma, protesto etme, söz söyleme hakkımızı elimizden aldınız. Eğitim hakkımızı elimizden aldınız. Sokağa çıktığımızda, coplarınızla, ve kurşunlarınızla burun buruna geldik. Arkadaşlarımızı öldürdünüz. Şimdi sıra henüz doğmamış çocuklarımızda mı? İktidarınız, yaşam hakkını dahi gözden çıkaracak noktaya geldi. Ve bunu, bir üniversite öğrencisinin sokağa çıkması veya hamilelerin protesto özgürlüğü hakkında atıp tutarak, hatta bir kadının kendi bedeni üzerinde verdiği kararlara karışarak yaptı.
 Sadece politik kar amacı güdüp, öğrencilere tü kaka terbiyesiz gözüyle bakmaktasınız, kendi çocuğunuzun içindeki duyguları da bastırın, sizin çocuğunuz da başka bir polis tarafından tartaklandığında ancak anlarsınız.

İnsan olamazsınız siz?

10 Aralık 2010

Maliye biraz kendini sevdirsene, hep açılımı benden mi beklicen :(

İnsan olma farkındalığını yayma günü

İnsan hakları günü ya da haftası, bu önemli değil,
ama haklarımızın farkında olmayışımız,
insani bir hayata erişemeyişimiz,
sonlanamayacak
bugün insan hakları günü olduğunu bilsekte ne değişecek
İstenildiği kadar konferans verilsin ya da konser düzenlensin
Aç bir insanın, ev geçindirme derdinde olanın umrunda olur mu ki?
Her yedi kişiden biri göçmenken
İnsan ticareti kölelik gibi artarken
Köklü bir değişime inanılmazken
Soyut vaatler uçup gidecektir.
Pornografinin etnik kökenlere
cinsiyetçi yaklaşımı ve sömürüsü
gözardı edilirken
Çocuk istismarı, çocuk yaşta evlilik,ataerkillik hüküm sürerken
yaşayışlar arasındaki uçurum, 
Sonsuza yaklaşırken
marka içinde yaşama, markalar dilinde konuşma
içimize işlemişse
körü körüne bağlandığımız politik görüşler,
önyargılarımız, bencilliğimiz
nereli olduğumuz, kimin evladı olduğumuz
önemsendikçe
ayrımcılık hep insandan üstün tutulacak
soyut vaatleri dinlerken
orantısız güç gündemdeyken
Kim insan haklarını gerçek gündeme koyup
Mağdurları dinlerki??

9 Aralık 2010

Uykuya masal



Bugünkü masal,
hiç anlatılmamış olsun
Sadece aklımdan geçenlerin
Kağıda yansıması ve boyanmasından ibaret
yazılmalı demiyorum 
çünkü çok uzun..
bir hayli zaman alsın
vakit geçsin
o uyusun
rüya görsün
masmavi denizde
parlayarak kıyıya vuran dalgaların
sesiyle uyusun
sevdiği yasemin kokusuyla
mışıl mışıl
masal anlatılmasın bu gece
o bana özel kalsın
sadece yansısın rüyaya
ne bir söz söylensin
ne de sesi duyulsun
ansızın  kondurulan öpücük gibi
için ısınsın rüyada
masal bir dünyaya yolculuk
içinde sevdiğin herşey var
üzen hiçbirşey, korkutan hiçbirşey olmaz
sadece kapa gözünü ve istediğin masalın
hayaline dal..




Hazır Giyim Sanayide Kadın Emeği


Sanayide kadın emeği çoğunlukla ucuz emekle eşdeğer görülür. Yeni üretim sistemlerinde, hazır giyim sektöründe kadın emeğinin su götürmez bir önemi vardır.  Geçmişte ve günümüzde kayıt dışılık, küreselleşmenin gereği olan uluslararası rekabet için olağan görülmektedir. İşverenlerin yüksek ücret talep eden örgütlü çalışanlardan kaçması, onların yerine örgütlenmemiş ucuz işgücü alımıyla dengelenmektedir.  Bu aşamada, çalışanların emek üretim süreçleri denetlenmemektedir.  Denetim dışı ekonomiyle vergilerden ve sosyal sorumluluklarla ilgili yasaların dışında kalırlar ve bu durum ek bir kaynak aktarımı anlamına gelmektedir. Uluslararası rekabet koşullarına ayak uydurabilmek, rekabet halinde olmak için maliyeti düşürmek gerekir ve ucuz işgücüne ihtiyaç duyulur.  Bununla birlikte kayıt dışı ekonomiye sığınılır. Kayıt dışı emek, özellikle küçük ölçekli üretim yerlerinde yaygındır. Ev eksenli çalışmalar, akrabaların ücretsiz çalışması gibi faaliyetler kayıt dışı emeği oluşturur.  Kayıt dışı kesimde kısıtlı sermaye ile başlayan firmalarda kullanılan işçinin sigortalı olup olmadığını ya da gelirini doğru beyan edip etmediğini belirlemek oldukça güçtür. Bu küçük ölçekli firmalarda, akraba ya da aile içi bireylerin çalıştırılması oldukça yaygındır, bu da bize esnek çalışma davranışlarını kanıtlar. Bunun ötesinde, kayıt dışı ekonomik çalışmanın yaygınlaşması, kadın ve çocuk işgücünün giderek önem kazanmasıyla bağlantılıdır.
...Akıllı olmasaymışım, kolay evlenirmişim.
Kadınları gözü açılmadan evlendirmek lazımmış.
Çok biliyormuşum, biraz hanım hanımcık olsaymışım alıcılarım daha çok olurmuş. 



Bütün arkadaşlarımın, aptal, eğitimli, eğitimsiz, anlayışlı, anlayışsız, yakışıklı ya da çirkin ama “erkek” sevgilileri olduğu halde, erkekleri, “kadınları aşağılıyorlar,  anlayışsızlar, hemen yatmak istiyorlar, sadece kendilerini düşünüyorlar” gibi nedenlerle askıya alanlara  hayranım ve bende onlardanım...


Sadece olanı biteni uzaktan izliyorum, tam yerindeyim: en huzurlu yerde ve birine aitmişim hissiyatı bana göre değil,  kimsenin kimseye hükmetmediği, tutkunun her gün oluştuğu, iş bölümünün paylaşıldığı bir hayatı isteyen insanı bulmadıkça asla diyorum.......

dışarı fırla

Sanayide Kadın emeği, ekonomik başarının yükünü taşıyanlar ve konfeksiyon sanayinde kadın emeği makalesini yazıp bitirmeye son 2 saat ama ortada hiç bir şey yok..

bilgilerim benden saklanmış durumda inatla çık gez  yazma ödevi geç ver diyor
bakalım...
sosyete pazarına bile gidesim var şimdi...
ders calışmak, makale yazmak olmasında :D
Kendine yalanlar söylediğin için
Başkalarına hiç bir zaman inanmazsın
Gerçekle kendini yüzleştirsen
Doğal, sıradan hayatı benimsesen
Alfa insan zaten olamazsın.

8 Aralık 2010

Küçük bir kızın gelişiminde pre-oedipal evreye ait anlayışımız, bir başka alanda yapılan keşfin, Yunan uygarlığı öncesinde Minos-Miken uygralığının varolduğunun anlaşılmasının yaptığı etkiyle karşılaştırılabilir düzeyde bir sürpriz olarak karşımıza çıkar.
                                                              Freud, 1931.

Kan Ağlamak


Göktürklerde ve  Hunlarda, akrabalar cesedin bekletildiği çadırın kapısı önünde yüzlerini bıçakla kesip kan ağlarlarmış, böylece yüzden kan ve yaş birbirine karışarak akarmış. Bu da ölen kişinin önemini ve ölümün doğurduğu büyük üzüntüyü anlatmakta. Yuğ törenlerinin bir parçası olan bu gelenek sonraki devirlerde de devam etmiş, günümüze kadar "kan ağlama" ifadesiyle ulaşmıştır.



İskender Pala'nın 2 dirhem 1 çekirdek kitabından,
deyimlerin çıkış noktaları anlatılmış...
ba-yıl-dım.

nokta

Hamama gider kurnaya düğüne gider zurnaya aşık olur

der lafı gediğine koyarız

dinlerken sıkılmak

Öğüt dinlerken
 halı desenlerini ezberleyen çocuk
ya evde halı yoksa
parkeleri sayan çocuklara bol sabır dilerim
İşiniz zor..
:D

7 Aralık 2010

Mandalina yaprağı toplarken

Marketlerden mandalina yaprağı ya da ağaçtan dut yaprağı toplarken ya da 5-6 bağ nane alırken meraklı insanlar soruyor,
yavrum kaynatıp mı içiyorsun,
neye iyi geliyor bunlar bize de anlatır mısın?
Ben değil ama tavşanım çok seviyor o yiyor diyince
bir gülme tutuyor
aa acı değil mi nasıl yiyor mandalina kabuğu diye de yüz ekşitiyorlar
Ama Max çok seviyor
O yerken gözlerini kısıyor mutluluktan
Sonra da Kleopatra gibi yatıyor yuvasında
:)

Bana beni hatırlatsın...

İyi niyetli olmak
Umutla değişime inanmak
Maymun iştahlı olmamak
Kaba ve bencil davranmayı becerememek
Sözüne sadık kalmak
Zamanın gerisinde yaşamak
Gri rengi üstün tutmak
Detayları sorgulamak
Şükrederek yaşamak
Uykuyu çok sevmek
Kul hakkı yememek
Ankara'yı çok sevmek
Foça'ya çocukluğunu gömmek
Çok portakal suyu ve negro tüketmek
Benny Hill'i hala bayılarak izlemek
Haberlerden nefret etmek
Sadece bana mı özel?

6 Aralık 2010

Doğu ve batı arasındaki ayrım, Europa'nın boğa tarafından kaçırılışı kadar eskidir ve Asya, Afrika'nın bazı bölümlerinde haremler ve çokkarılılık var olmasaydı, onları Avrupalıların icat etmesi gerekecekti. Avrupalıların Doğu üzerinden bazı konular üzerine kazanç sağlaması haremler, hamamlar, köle pazarları gibi kurgusallaştırılmış aygıtlardan oluşan cephaneliğiyle bize bunu kanıtlar. Batı'nın tüm evrene sahip olma dürtüsü oldukça erildir.
Bir mit dolanır dillerde,

Europa Suriyeli çok güzel bir kızdı. Öyleki parlak teni göz alıcı bakışı ile dillere destan olmuştu. Eğlenceyi ve gezmeyi çok severdi. Sabahtan akşama kadar tüm vaktini kırlarda deniz kıyısında arkadaşları ile birlikte gezerek geçirirdi. Gene böyle bir gün, deniz kenarındaki bahçelerden birinde arkadaşları ile çiçek toplarken Zeus Europa'yı gördü. Onun güzelliği baş tanrının aklını başından almıştı.

Karısı Hera'nın haberi olmadan güzel Suriyeliye yaklaşabilmek için altın rengi bir boğa şekline girdi ve kızların çiçek topladıkları bahçenin etrafında gezinmeye başladı. Kızlar boğadan korkmak bir yana onu çok sevimli bulmuşlardı, ona yaklaşarak sevmeye başladılar. Güzel Europa ona yaklaştığı anda boğa yere yatarak kızın ayaklarına kapandı. Europa boğanın sırtını okşayarak yavaşça üzerine oturdu.Tam arkadaşlarıda ona katılacakken boğa birden ayaklandı ve ve sırtında Europa ile denize doğru koşmaya başladı. Deniz kenarına vardığında azgın dalgaların hepsi sakinleşmiş durulmuştu. Boğa dalgaları yararak, denizde kumlu bir ovada koşuyormuş gibi hızla oradan uzaklaştı.

Bir süre sonra kıyıya vardıklarında Zeus genç kızı bir çınarın gölgesine bıraktı ve boğa şeklinden sıyrılarak tekrar tanrı şekline döndü ve ona kendisini tanıttı. Horalar aceleyle Zeus ve Europa için bir yatak hazırladılar. Bu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez. Kirid kralı Minos bu birlikteliğin sonucunda doğmuştur.

alışılmadık haller

       cesaretli gördüm kendimi
  ama aynaya bakınca  korktum
        bu cesaretin altı boştu
           ve çok derindi
 yutmasa dedim bari beni

Farkında Olmadan ve Düşünmeden Kullandığımız Dil


    Feminizmin yaşadığım çevrede olumsuz bir kavram olarak görülmekte olduğunu bu bölümü kazanınca bana yöneltilen sorulardan ve ilgisizlikten anlamıştım. Kadın Çalışmaları bölümünü lisans yıllarında da araştıran ben, bu bölümü kazanınca adeta havalara uçmuştum.  Lisans eğitimimde, uluslararası ilişkiler alanında okuduğum makalelerde, hocalarımın anlattığı düşünürler içinde, politik felsefeden sosyal psikoloji derslerine kadar hiçbir teoride ve olayda kadın ismi duymamıştım. Neden kadınlar sosyal bilimlerde kadın sayısı az, onların fikirleri neden kitaplarda çok geçmiyor ve akademik hayatta bu kadar çok kadın öğretim üyesi varken neden ön planda değiller tarzında soruları çok yönelttim kendime.
Akademik hayatı bir kenara bırakıp günlük hayatıma bakarsam, farkında olmadan kadını o kadar çok arka plana atıyoruz ki, kadındır o yapamaz, bilemez, beceremez, edemez deyişlerimiz bizi artık hiç incitmiyor. Burada eşitsizliği biz kadınların da yaydığının farkında değiliz. Demek istediğim, kadın erkek eşitliği için, toplumdaki çoğu olaya kadın erkek eşitliği sorunu olarak bakmaktan öte, eşitsizliği yayan, alışılmış hale getiren, olağan kılan dilsel, söylemsel, ideolojik olguların da incelenmesi ve yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Dil, toplumun kültürünü yansıtır, bir kelime ağızdan çıktığında onun gerçek anlam ya da mecaz anlam olup olmadığını o kültüre ait olan anlar, yabancı biri bunu ayırt edemez. Eşitsizliği kadınların kendisi de olağan hale getiriyor derken şunları örnek verebiliriz:
   -Kadın evinde durup; çocuklarına analık yapmalı,
   -Dışarı çıkarsa aklı başka şeylere gider, dışarısı kadın için tehlikeli zaten sokak kadın için uygun değil,
 -Gece çalışıyormuş kadına yakışır mı hiç, tek başına yaşıyor namussuz kadın,
-Kocasına baş kaldırmış, sürekli dışarıda geziyor hiç ev işi yaptığı yok gibi günlük konuşmalardan kesitleri hepimiz işitmişizdir. Ya da; erkek evin direği, erkek yapabilir canım elinin kiri, kızını dövmeyen erken torun sever, erkektir gönlü kayabilir tarzı sözler çok yaygındır. Kimse de bu laflar sarf edildiğinde farklı açıdan bir tek kelime etmez. Kadını haklı çıkarmak istemez.
Öncelikle, bu tarz sözler kadını doğal olarak geri plana iter, bize düşen bu söylemleri hayatımızdan çıkarmalıyız. Kadının hayatı ve namusunun kendine ait olduğunu, sorumluluklarının bilincinde olduğunu, onu tutsak etmenin ve körü körüne itaat ettirmenin insanlık dışı bir hareket olduğunu bilmeliyiz.
Bu tür olaylar gazetelerde de oldukça yaygındır. Örneğin, barda çalışan üniversiteli kıza gece araba çarptı, babası ve annesi işçiydi, duyduklarında şok oldular. Bu cümle öncelikle normal görünebilir fakat toplumumuz hemen hak etmiş barda çalışıyor bir de gece dışarıdaymış, ailesi ona bakmak için zor koşullarda çalışıyor kızın yaptığına bak oh olsun bile denebilir. Ama o haber şöyle olsaydı, imam hatipli genç delikanlı akşamüstü kursa giderken kaza geçirdi. Burada okuyucu tepkisi daha farklıdır. Medyanın da haberleri cinsiyetçi bir tavırla yansıtması bazı kadınların tepkisini çekmektedir. Bu yaklaşımın da kökten değişmesi gerekmektedir.
Edebiyat alanına bakarsak çoğu kadın yazar eserlerinde, kadının aşağılandığı, horlandığı ve böylece ataerkil düzenin bu yoldan da desteklenip ileriki dönemlere aktarıldığı görülür. Bunu kadının hemcinsi için yapması gene olayları olağan kılmaktadır. Ne kadar çok kadının kadına, erkeğin kadına hükmetmediğini anlatan eserler meydana çıkarsa en azından belli bir kitle bazı şeylerin farkına varacaktır.
Kadın okur ve erkek okur aynı metinden farklı anlamlar çıkarabilirler, ikisinin de tepkisi farklı olabilir. Bu oldukça normaldir. Önemli olan kimse kimsenin fikrini bastırmamalı ve önyargıyla yaklaşmamalıdır. Kadın ya da erkek olarak doğduğu için farklı algılamaz o yazıyı, farklı algılamasının temel nedeni toplumsal cinsiyetin insanlara yüklediği temel farklardır. Kadını baskı altında tutan bir yazı diline sahip olan yazar, kadının ikincil konumda oluşunu eserde alenen göstermese bile satır aralarında fark ettirebilir yani ince ince okurun ruhuna enjekte eder. Romanlarda, hâkim olan iyi ve kötü kadın karakterlerinde, kötü kadını hiç sorgulamadan ona gerçekten kötü bir kadınmış diyebiliriz çünkü o esere yazarın gözünden bakarız, yazar istediği gibi karakterlerle oynayabilir ama biz okuduklarımızı kendi bakış açımızla değerlendirmeliyiz. İyi kadın dendiğinde hemen aklımıza namuslu, evli, çocuklu, itaatkâr, ev işlerini severek yapan, herkesle iyi geçinen, alt gelir grubuna mensup bir kadın tasavvur ederiz. Kötü kadın ise, çok zengin, erkeklerin aklını çelen, alımlı, sokaklarda dilediğince gezen, iffetsiz, ailesine karşı gelen, hırslı, eğlenmeyi seven gibi sıfatlarla çağrışım yapar. 
Edebiyattan öte, en basitiyle çizgi filmleri ele aldığımızda erkeklerin baskısını açıkça görebiliriz ve bunlar küçük yaştan itibaren çocuklara da aşılanmaktadır. Kadınların bir şeyi elde etmesi için seçim yapmalı ve bazı şeylerden vazgeçmelidir fikri en güzel Deniz Kızı Ariel çizgi filminde işlenmiştir. Denizkızı, prensi denizde boğulacakken kurtarır ve prens kendine geldiğinde denizkızı gözden kaybolur, prens onu görememiştir, kendisini başkasının kurtardığını düşünmektedir. Fakat denizkızı prense âşık olur, denizkızı yarı insan yarı balıktır, evlenmeleri mümkün değildir. Denizkızı balık kuyruğunu iki bacakla değiştirmek isterken bir büyücüye danışır, büyücü bunun karşılığında konuşma yeteneğinden yani sesinden vazgeçmesini ister ve eğer prens bu yeni halini beğenmez, başkasıyla evlenirse de denizkızının bir köpüğe dönüşeceğini söyler. Yani iki koşulda da denizkızı, bir erkeği sevdiği için, ona ulaşmak için özgürlüğünden mahrum kalacaktır.  Denizkızının dili kesilir ve sihri içtiğinde bacakları oluşmaya başlar ama o da ona çok ıstırap çektirir. Gene de denizkızı prense kavuşma hayaliyle sabreder.  Prens için sesini kaybetmiş, dayanılmaz acılar çekmiştir. Ancak, prens kendisini kurtaranın başkası olduğunu düşündüğü için başka kızla evlenir. Bu durumda denizkızımız ölecek ve köpüğe dönüşecektir ve üç yüz yıl insanlar için iyilik yapabilirsen tekrar insan olma ihtimalini yakalayacaktır. Burada, kendi hayatından daha farklı hayatlara özenen kadınların belli bir seçimden sonra nelerden mahrum kalacağını gösterir. Başka bir örnek, Külkedisi’dir, saat 24.00 olmadan eve dönmenin kadınlar için kural olduğu masallarda bile yazılmıştır.
Güncel örnekler vermek gerekirse, Eurovision Şarkı yarışmalarında birinci olan iki parçanın dil ve kadının önemini nasıl baltaladığını göstermek faydalı olacaktır. İlk örnek: Türkiye’nin Sertab Erener’le birinci olduğu Everyway That I Can şarkısıdır. Sözlerini Türk toplumu olarak çok incelemeyip müziğini sevsek dahi, şarkının sözleri bir kadın için oldukça ezicidir. Sözlerine bakalım,
       ’Yapabileceğim her şekilde
Tekrar beni sevmeni sağlamaya çalışacağım
Yapabileceğim her şekilde
Sana tüm sevgimi vereceğim ve sonra
Yapabileceğim her şekilde
Ağlayacağım; öleceğim, ve seni tekrar benim yapacağım ‘’
Erkeğin burada gururu okşanıyor, kadın erkeğin pervanesi olmaktadır, kadın her şeyi yapan, erkek her şeyi yaptıran şeklindedir. Bir diğer örnek , 2010 yılı birincisi olan Almanya-Lena Meyer’in Satellite şarkısıdır.  Sözlerine bakalım:
‘‘Senin için her yere gittim
Senin için saçımı bile yaptım
Yeni iç çamaşırı aldım, mavi
Ve sadece birkaç gün önce giydim
Aşkım, senin için savaşacağımı biliyorsun

Senin için balkon lambasını açık bıraktım
Tatlı ve acımasız olsan da

Seni her halükarda seveceğim

Aşkım, senin için neler hissettiğimi sana anlatmalıyım

Çünkü ben, senin sevgin olmadan bir dakika bile yaşayamam

Bir uydu gibi, çevrende bir yörüngedeyim

Ve geceye küsebilirim

Senin sevgin olmadan bir dakika bile yaşayamam….’’

Şarkı birinci seçildi fakat sözleri oldukça erkek egemenliği taraftarı, kadını küçük düşüren sözlerdir. Şarkının dili bile ataerkilliğin baskısı altındadır ve biz bunu ne günlük konuşmalarda, ne edebiyatta, ne çocuk filmlerinde ne de şarkılarda fark edebiliyoruz, yavaş yavaş içimize işletiliyor ve görüşlerimizi, tutumlarımızı ataerkil yapıya uygun hale getiriyorlar. Bunun için çevremizi bilinçlendirmeliyiz, herkesin farkında olması imkânsız olsa da bir iki kişinin bilinçlenmesi bile toplumda farklı şekilde düşünmeye yardımcı olacaktır.

5 Aralık 2010

Her zaman iletişimden yana oldum.
Aksi gibi, iletişimsizliği sevenler içinde
Nefes alamaz oluyorum...
Dinlemek beni yorsa da
Konuşmak aynı dilden olmasa da
Bu ikisi her derde deva

f şıkkı

sevgili soru bankam
test şıklarına
bi de benim bulduğum yanıtları koysan
yanlış yaptığıma
belki o zaman sevinirim :)

3 Aralık 2010

Love in the East

Doğu'yla Batı arasındaki ayrım, Europa'nın boğa tarafından kaçırılışı kadar eskidir.

bazlama pizza, pizza ise gülen yüz oldu

Keyfim yerinde olmadığında mutfakta yaşadığımın farkındadır herkes, millet buluşlar yaparak topluma faydalı olur, bense yemekler yaparak anneme faydalı oluyorum. yani heralde, annem benim üzgün olmamı tek bu yüzden isteyebilir, evde başkası onun yerine yemek yaptığı için. Mutsuzluğumun derecesi ne kadar fazlaysa zamanım o kadar çok mutfakta geçmekte. Bugün misal, ders çalışma haricinde mutfakta değişik pratik şeyler yaptım, buzdolabından kaşar, zeytin, sosis, ketçap, salça ve ana maddemiz bazlamayı çıkardım. kekik, karabiber ve naneyi de aldım, sağolsunlar hep bana eşlik eder bu üçlü baharat. Neyse bazlama bana yumoş yumoş bakarken dedimki bu kadar yumoşluk ve beyazlık sana yakışmıyor azcık sert, ateşli, ve esmer olman gerek, biraz da zorlukları görmelisin diye eninden ikiye böldüm, 2 parçaya ayrıldı, iç yüzlerine bir kapta hazırladığım salça, ketcap karabiber, nane, kekik,tuzu boca ettim bunlar sulansın aralarında kaynaşsınlar diye de su da ekledim, çırptıktan sonra iki bazlama hamurunun yüzeyine döktüm, kasar rendeledim, biber domates ve zeytini ufak ufak yaptıktan sonra üzerine dağıttım, sonra gene rende kaşar ve sosis, sosislerden klasik göz ve gülen yüz yaptım...
15 dakikalığına onu ilk pişeceği yuvasına götürdüm, 15 dakika orada kalıp, hamurumuz kıtırlasıp kaşarlar eriyene kadar kaldıktan sonra ikinci yuvasına alıcaktım onu.. ama çok sıcaktı, azcık soğuduktan sonra şeftali çayımı hazırlarken, tam yemelik olunca ikinci ve ebedi evine girdi, oh valla harika olmuştu, iyiki yapmışım :))
Celladına aşık olmak dendiğini duydum bugün,
Doğru kim olmadı ki

herhangi bir mekana aitlik

...ben ile öteki arasındaki farkın inşası, büyük ölçüde bura ile ora arasındaki farkın inşasıyla başa baş gider. Diğerleri diye görmeye alışkın olduğumuz gecekondu mahalleleri, kırsal kesim, en kuzey, en güney, ücra kesim, doğuda bir semt bizler için ötekidir ve hep oradır. Ben ve bura kavramları nadir kullanılılr.
Mekansallık da burada önem kazanır, kendimizi anlatan, bizi ele veren nerde yaşadığımızdır, farklı yere aitmişiz gibi göstersekte kendimizi nereye aitsek bunu belli ederiz, görmediğimiz ya da özelliğini bilmediğimiz yerin havasını taşımak istemek insanın içindedir, misal Parisien olma havaları ya da İstanbul kadını olmak, içimizde vardır. Ama biz ait olduğumuz yerden izler taşırız, ve kimse bunu sorgulayamaz ya da beğenmiyorum deme lüksüne sahip değildir. İnsan yaşadığı yer gibidir.

2 Aralık 2010

iktisat ve maliye
satır aralarınnda bir çok soru işareti
 :(

çikolata görünümlü çikolin

Mabelin de tadı değişmiş artık

1 Aralık 2010

Sevdiğim eşlik edeceğine
Yalnızlık izler beni bir adım geride
Ellerim cebimde ısınırken, yüreğim kaynar
 Etraf kalabalık, kar kokusu havada
Dalarım güzel günlerin hayaline
Yetişemez gölge kalır iyice arkada
ben aşık olduğum ona,onun adını bile bilmezken :(

30 Kasım 2010

bir parça rahatlama, çok görmeyin bana

:) aman nazar değmesin keyfime, bazı şeyler düzene girdi, biraz daha mutluluk istesem olur mu?

ayrıca, dinlemekten korktuğum bir şarkıyı bugün (yıllar sonra) mutsuzken çok rahat dinleyip ağlayabildim, bu da mı korkularla yüzleşmek oluyor? peki ben o şarkıyı flütle nasıl çalıcam ya ağlamalarım gene başlarsa, dinleme korkusunu anca yendim, ya çalarken de korkarsam 
hazirana kadar zamanım var ama :(


...............
anlatirken tut elimi
uykuya dalip gitsem bile
birakip gitme sakin beni

29 Kasım 2010

İnsanın ayağı yere basmalı
Hayatını düzenlerken
Hayal kurarken değil..
2 yıl içinde yapboz hayatı bitmiş olmalı, her şey yerli yerine oturmuş
güzel bir sanat eseri gibi olmalı...
her renk olsun, sevdiklerim olsun
e daha ne olsun...

28 Kasım 2010

yok canım...

O bakarken gülümsemişsin,
Dünyalar hemen onun olmuş...

20 Kasım 2010

prangalar dar mı geldi

 eğer özgür olabilseydik aşka ihtiyacımız kalmazdı

12 Kasım 2010

kadına okuma yazma öğretilmez mektupçu olur diye

Dün derste, doğu illerimizde kadının okuma yazma öğretilmemesindeki etkenlerden en önemlisi okumayı yazmayı öğrenip başımıza iş açmasın, mektupçu olmasın, sevdiğine mektup yazıp kaçmasın, bize kolay boyun eğebilsin diye olduğunu öğrendim. Ve hakikaten, Böyle bir şeyin olması çok abartı gelmedi, sanki bildiğim bir şeyin bilgili bir kimseden daha düzgün ifade edilip anlatılmasıydı bu. Herkes ekonomik şartlardan ötürü kız çocukları okuyamadı der ama özel hayatta üst tabakanın düşünemediği, o kızların maruz kaldığı bir çok baskı mevcut, okuma yazma öğretilmemesinde kadın kimseyle dertleşmesin, sevdiğine bir şeyler yazmasın diye engelleniyorsa, kadın yaptığı işe yansıtır, bu da Fatih kısaparmak'ın türküsünde geçer. İstediği kadar engel olsun ona otorite, patriyarka, kadın sevgisini, aşkını, umutlarını bir şekilde elbet ifade eder. Engel koyanlar sembolden ibaret, içleri bomboş, saçmalıklarla kızlarını hayattan soğuyup yaşama sevincinden mahrum bırakıyorlar.

Mektupçu olmasın kızlar ama kilim dokusun kilim fabrikasının sahibiyle evlendirilsin zihniyetini ne zaman aşabilicez ki?

Güzel bir türküyle her şey açıklanabilir, fatih kısaparmaktan:

Sevdigine sözü olan bir kilim dokur
Kilimin dilinden ancak anlayan okur
Sirlarimi verdim sana sevgimi verdim
Su gönlümü kilim yaptim yoluna serdim

Ayiptir günahtir diye kilit vurdular dilime
Aski dokudum kilime anliyor musun
Yetinmedim türkü yaptim gayri bu canimdan biktim
Hani senin olacaktim dinliyor musun

Kilim kalbin aynasidir gönlün sesidir
Her nakisi bir duygunun ifadesidir
Kilim sevgiliye çagri aska davettir
Kimi rtenkler sikayettir kimi hasrettir

Ben su gönül tezgahinda kilim dokudum
Erenlerin dergahinda aski okudum
Töremizde kilim demek ilim demektir
Kilim sevdadir özlemdir derttir istektir

düşünmek derinden, zor olmasa gerek

Karanlıklar içinde bir kibritseniz etrafınızı aydınlatmak için kendinizi yakar mıydınız?

9 Kasım 2010

içimde hayat var







tomorrow was going to be
a day to remember
a day to make peace
a day to pay your dues
a day to make the special one happy
a day to forgive
but
above all, a day that we imagined to take a step
but it won't become true
you rendered me defenseless
and I don't feel the same.

5 Kasım 2010

silveriness

Starting a silver day,  no other colours only the grey I love and feel as real human. It involves modesty and simplicity.
 The upper is shiny and imposing but no need to reach above, this shine will reflect its energy to this day and I benefit from it. no need to exert my power. 
 today my power run out.
anyway, I love silver days

3 Kasım 2010

31 Ekim 2010

İstanbul Taksim 31 EKİM 2010, Pazar

Hüsranla huzur yaratılmaz..

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gününü takip eden hafta sonunda bu haince olay bir insan evladına yakışmaz, kanla arınırdık kurbanlarda; şimdi kanla pislenir olduk, vatan hainlerinin yeri yoktur, hiç bir zaman da olamayacak.

Türkiyeli olmaktan daha fazla gurur verici bir şey olamaz benim için.
Vatanım güzel günleri görmen dileğiyle, bu üzücü olayların tekrarı olmaması duarımıda yer etti.

Bu son olsun.

25 Ekim 2010




charlie's angels


charlie's angels

özlediğim iki insan hayatımdaki en cafcaflı, mutlu, dopingli, ihtiraslı, çekişmeli yıllarını birlikte geçirdiğim 2 dostum, sizleri çok özledim, fotoğraflara baktım bu akşam, sanki yarın birlikte olcakmışız gibi geldi ama 3ümüzde farklı ülkelerdeyiz, sizleri çok seviyorum. hayal ettiğimiz şeyleri gerçekleştirmek dileğiyle..
( bu tatlıdan daha çok yemek ve yapmak dileğiyle)

22 Ekim 2010

1 kuruşun kaderi


Mini mini bakır renginde açmış bir çiçeği bulunan bu madeni para neredeyse hiç kullanılmıyor, mikro alandan tamam cebimizde misal çok yer kaplayabilir ya da delik cebimizden düşebilir. Ama süpermarketlerde o 4.99 ya 4.67 gibi fiyatlarda bizim o 1 kuruşu istemeye hakkımız var ki 10 tane olduğunda 1 sakız alabiliriz.

Ya da günahlarına girmeyeyim fakat aklıma gelmiyor değil, kasiyerlerin alışverişlerden sonra bu 1 kuruşları tümleyip aldıkları oluyyor mudur ki? Gelişmemeiş ülkeleri geçtim, gelişmiş ülkelerde paralar oldukça değerlidir, bilmem ne sent dendiğini çok görürüz tvlerde, bile, Türkiyem bence bu 1 kuruşun değerini bilmeli..
Büyükler için önemsiz olabilir çünkü onlar 100 tl 200 tl derdindeler, ama küçük çocuklar için bu paralar baya işe yarayabilir.Bir ebeveyn günde 10 kuruşu 1,1,1,1, 1 verirse hem ufak çaplı bir matematik oyunu oynanabilir, hafıza gelişimi için hem de çocuk para biriktirmeyi, paranın değerini anlar ve biriktirince de gider sakızını, şekerini alır.
Çok şaçma gelebilir ama bu gerçekten eğitici olur çocuklar için hem paramız değer kazanır,  hem deödeme- para üstü yapılarak paranın hareketliliği oluşur.

Ya da gelelim, telefon operatörleri 1 kuruşu kullanır oldu ama 1 kuruşunda kaderi eksi 1 kuruş diye geçiyor :(

Peki, kullanılmıyorsa bu 1 kuruşlar neden hala piyasada? tedavülden kalkmıyor, ben kalksın istemem, paramız milli değerlerimizden biridir ama yani işlemediği zamanda bir anlamı yok, ceplerimizdeki deliklerde kalmaya mahkum oluyorlar..

Bell Hooks- Feminizm Herkes İçindir



 
Özgürlük, Eşitlik, Farklılık Açısından Bir Değerlendirme:

   Bell Hooks mesleki kimliğinin yanı sıra, feminist bir kuramcı olduğunu açıkladığında insanların buna önyargıyla yaklaştığını, onu erkek düşmanı olarak nitelendirdiklerini anlatarak başlar. İnsanların,  feminizm hakkında tüm bildikleri genelde kulaktan dolma, magazinsel içerikli kaynaklardandır. Bir kavram veya ideoloji yanlış, eksik ve önyargılı olarak bilinirse çok tehlikeli olur, bunun için onun temelini alıp en basit yolla anlatmak gerekir. Yazarda, feminizmi en temelinden alıp onun ne olup ne olmadığını, kimleri kapsadığını, kadının haklarını ve insanları bilinçlendirmenin nasıl olacağını, kendi yaşadıklarını bir kitap halinde insanlara sunması feminizmi anlatmaktaki en temel kararıdır. Yazarın istediği feminizm nedir diye sorulduğunda kitaptaki cevabın bir korkuya ya da fanteziye dayanmamasıdır, basit tanımlarla feminizmi somutlaştırmaktadır.  Feminist kuramın amacının cinsiyetçi düşüncenin nasıl işlediğini ve onunla nasıl mücadele etmek gerektiğini kadınlara ve erkeklere anlatmaktır.
   Kitap, yazarın amacı doğrultusundadır yani az ve öz anlatım ama bir o kadarda derin ve somut cümlelerle okuyucuyu kendine çekmektedir. Demek istediğim, kitapta birbirinden farklı ve gelişen bölümler, herkesin merakını azaltacak cinsten yorumlar, gerçek olaylar vardır. Kitabı herkese mal etmiştir, okumak için sadece kadınlar değil genç, yaşlı, erkekler de olmalıdır. Bell Hooks’un önemli görüşlerinden biri de şudur: eğer insanlar feminizmi, onun tarihsel gelişimini doğru olarak öğrenirlerse artık bu kavramdan korkmayacaklardır.
    Öncelikle, feminizmin herkes için olduğunu vurgulamaktadır, feminizmin sadece ezilmiş siyahî kadınlara yönelik değil beyaz bir erkek içinde geçerli olduğunu savunmaktadır. Hatta kitabında şöyle bahseder: Herkes feminizm hakkında daha çok şey öğrenirse, artık feminizmden korkmayacaklar, çünkü feminizm erkekler için de, ataerkilliğin köleliğinden kurtuluş umudunu barındırıyor.[1] Bu cümle üzerine bile yazılar yazılabilir. Erkeklerin kalıplaşmış ataerkillik sınırları içinde günümüz koşullarında rahat hareket edemediklerini belirtir, ama bu kalıbı bozmamak için kendileriyle tezatlığa düştükleri çok olmuştur ve sadece kadınların değil eğer doğru olarak feminizmi incelerlerse insanların ataerkil kölelikten kurtulacakları bir gerçektir.  Yazar, feminizm hakkında toplumca bilinçlenmenin gerektiğini bunu olabildiğince kolay yollarla da yapılabileceğini savunmaktadır. Örneğin,  dergiler, televizyonlar, afişler feminizmle ilgili bilgilendirici tanıtımlar yapmalıdır.
  İnsanlığın feminizmi öğrenebilmesi için cinsiyetçi düşünceden arınması gerekmektedir. Cinsiyetçiliğin aşılması kadını işe almakla bitmez. Eşit işe eşit ücret ve hane içinde ev işlerinin paylaşılması düşüncesinin benimsenmesi gerekmektedir.  Yalnız tek problemin erkeklerde olmadığını, kendi içlerinde dayanışma olmayan kadınların da birbirlerine hükmetmemesi gerektiğini vurgular.  Feminist mücadele de her zaman kadınların dayanışma içinde olabilmesi, ‘ kız kardeş’ olabilmesi için öncelikle cinsiyet, sınıf, ırk gibi ayrımcı düşüncelerden arınması gerekmektedir.  Cinsiyetçi baskının sona ermesi kadınların dayanışması ve beraberinde haklarının bilincinde olması ile mümkündür.  Feminizmin tanımı muğlâklaşırsa ve yanlış bilinenler düzeltilmezse bu kavram herkes için tehlikeli olarak görülecektir.
  Ataerkil düşünceyi değiştirmek için öncelikle kadın kendi düşüncelerini değiştirmesi, ayrımcılıklarını yok etmesi gerekmektedir. Oluşturulan bilinç yükseltme gruplarında öncelikle var olan kızgınlıklarını nefretlerini anlatıp sonra tavır ve inançlarını feminist düşünceye yönelerek değiştirmeyi düşünmektedirler. Toplumsal cinsiyet sömürüsünün tartışma yoluyla keşfedildiğini anlatmaktadır[2].
   Kadın Araştırmaları bir akademik disiplin haline gelmiştir.  Fakat gene düşüncelerin tartışıldığı yer bilinç yükseltme grupları oldu çünkü akademik dünyada ataerkillik baskındı, sınıf ayrımına dayalıydı. Bilinç yükseltme grupları olmadığında kadınlar gene sınıflarına ve ırklarına göre ayrılıyor, feminizm için savundukları şeyler ise işgücünde eşitlik, erkek egemenliğe karşı durma oluyordu.
  Özgürlük açısından incelendiğinde, ilk bölümde kadınların toplumsal cinsiyetin kurbanı olduğunu, yapılması gereken değişiklerin ve kadına haklarının verilmesi için her kadının bilinçlendirilmesi gerektiğini savunur. Ancak önemli nokta, kadınların kendi içindeki cinsiyetçi baskıyı sona erdirmektir.  Devrimci feminizm içinde, erkekler içinde bilinç yükseltme grupları vardır, bunun faydası cinsiyetçiliğin nasıl sona ereceğini ve feminizmin ne olduğunu anlatmaktadır. Erkek düşmanlığı olmayan feminizmin nasıl kitlelere öğretilmesi gerektiğini, öncelikle herkesin bunu içselleştirerek uygulaması gerektiğini söyler.
  Diğer bölümde kendi üniversite yıllarını, daha iyi bir eğitim için kadın üniversitesinden başka okula geçtiğini fakat burada eşitlik ve özgürlüğün kadınlar için sınırlı olduğuna tanık olmuştur. Cinsiyetçi düşüncenin rahatça dolaştığı bu ortamlarda kadınların birbirlerine hor görmeyi, rekabeti, acımasızca suçlamayı ve yargılamayı öğrettiğini anlatır.  Kadın dostluğunun ataerkil toplum içinde mümkün olamayacağına değinen yazar, bunu adaletsizlik olarak nitelendirir. Kız kardeşliğin temeli ataerkil adaletsizliğin mücadelesini desteklemektedir.  Kadınlar arasındaki dayanışmanın ataerkilliği zayıflatmak için uygun bir başlangıç olduğunu düşünmektedir.  Ancak, gözden kaçmayan bir şey de beyaz kadınların buna sırt çevirmesiydi çünkü ırk ve sınıf olarak siyahîlerden kendilerini farklı tutuyorlardı.  Yazarın üstünde durduğu bu kız kardeşlik güçlüdür sözü özgürlük için önemlidir, her kadının özgürleşebilmesi için dayanışma içinde olması gerekir ve feminist hareket hep bunu hatırlamalıdır.
  Cinsiyetçi düşünceyi tekrar ele alacak olursak, yazar başka bir bölümde bunun ebeveynlerimiz ve toplum tarafından öğretildiğini söylemekte ve bunlar üzerine sosyalleştiğimizi anlatmaktadır.  Feminizmin bir diğer başarılarından biri okul kitaplarındaki cinsiyetçi yaklaşımı ortaya çıkarmasıdır. Aynı şekilde, kadınların akademik ortamlarda yer alması bazı önyargıları da eskitmektedir.  Çoğu zaman erkek profesörler tarafından okutulmayan kadın eserleri erkek otoritelerde engele takılmaktadır.  Bunlar eşitlikçi düşünceyi savunan feminizmin eleştirisidir. Kadın araştırmaları bölümlerinin üniversitede kurulmasıyla feminizmin varlığı ve mesajı daha geniş kitlelere ulaştı.[3] Fakat her şey akademik hayatla bitmiyordu, akademinin dışında kalan kesim hedef kitle olarak görülmediği için teori ve pratikte feminizm yakınlaşmasını kesmiştir. Yazarın eleştirdiği bir başka şey, üretilen eserlerin fazlalaşmasının gerekliliği ve bunların genç kültüre de hitap etmesidir.  Çocuk edebiyatı içinde kolay fark edilmeyen cinsiyetçi anlatımların kaldırılmasını savunmaktadır. Okullarda önyargısız müfredatlar olmalıdır. Ataerkil medyanın aksine kadını temel alan televizyonlar kurulmalı daha geniş kitlelere eğitim verilmelidir.
   Kadının bilinçlenmesi, doğal haklarını savunması gerektiği için yazar diğer bir bölümde üremeye dair hakları ele almıştır. İyi eğitim görmüş beyaz kadınların elde edebildiği fakat diğer ırkların ve diğer sınıftan kadınların hak elde edemediği kürtaj meselesidir[4]. Cinsel baskı ve istismarsa daha önemli bir konudur. Açmak gerekirse, toplumsal cinsiyetin sağlanması için kadınların güvenli, olumlu, etkili doğum kontrol yöntemlerinden her kadının faydalanması gerekmektedir.  Sorunlu kürtaj olayları, zorla evlendirilmeler, istenmeyen gebelikler, mahvolan evlilikler güvenli doğum kontrol yöntemleri ve yasal kürtaj hakkı olmadığı içindir.  Güvenli ve yasal kürtaja hak sahibi olması gereken sadece beyaz kadınlar değildir, her kadının hakkıdır. Cinsel özgürlük ve eşitlik kazanma mücadelesinde doğum kontrol hapları kürtajdan daha çok tercih edilmiştir. Bu tip mücadeleler Hıristiyan dünyasına meydan okumadır çünkü kadının varlığı salt çocuk yetiştirmektir düşüncesinin kaderini değiştiren ve olması gereken kadın hakkıdır.  Kadının kendi bedeni üzerindeki kararı ancak kendi verebilir, bu kimse için bir mesele olmamalıdır. Kendi bedeni üzerinde hakkı olamayan kadın diğer alanlarda hak iddia edemez, bu son derece yanlıştır. Eğer her kadın istediği zaman doğum kontrol yöntemlerine ulaşabilirse ve gelişmelerden haberdar olursa istenmeyen gebelik, aile içi şiddet, zor gecen kürtaj olayları sona erer.  Burada savunulan kürtaj karşıtı hareket değildir, feminizmin savunduğu kürtaj olabilecek en son çaredir, daha öncesinden önlem alıp cinsel özgürlük kadının olmalıdır.
   Cinsiyetçi düşünce, ataerkil yapının getirisidir.  Bedenlerimizi görme biçimimiz, etrafımızdaki reklam objeleri kadınlar için birer tehdit haline gelmiştir. Cinsiyetçilik, beyaz üstünlükçü kapitalist ataerkil moda ve kozmetik dünyasının çıkarına olup kadınlar için bir rekabet ve aldatmacadan ibarettir. Kadın için yaşlanma korkulu bir rüya olmamalıdır, kadın kendini her zaman sevmeli ve değer vermelidir ve olduğu gibi kabul etmelidir.
   Feminist sınıf mücadelesine bakmak gerekirse, önceden ayrıcalıklı sınıflara ait olan kadınlar kendi sorunlarını asıl sorun olarak ortaya koyabilmekteydiler, çünkü kitlesel medya onları takip etmektedir.  Diğerlerinin sorunları çoğu zaman gündeme gelmezdi. Çalışma konusunda bir görecelik vardır: ayrıcalıklı sınıfa mensup ev kadını için özgürlük dışarıda çalışmakken, dışarıda yoğun olarak çalışan düşük gelirli kadın için özgürlük ev hayatıdır. Çalışmak toplumsal cinsiyete bağlı olmamalıdır, hiyerarşi ve sınıfsal imtiyazlar feminizmin düşmanıdır. Diğer ırktan olanların beyazlar kadar ekonomik güce ve ayrıcalığa sahip olmaları gerekmektedir.  Çoğu kadın ev dışında çalışınca, sınıfsal statü elde edince feminist politikalar yok olmaya başlamıştır. Fakat çok geçmeden, ev işlerinin paylaşılması konusunda sorunlar yaşanmaya başlar.  Çözüm olarak görülen politika şudur: kadının ekonomik olarak kendine yeter hale gelmesi ve diğer kadınlarında ekonomik olarak iyileştirilmesine yardımcı olmaktır. Zengin ve fakir arasındaki uçurumlaşma artıkça feminizm teori daha fazla sorgulanmaktadır. Feminizmin istediği ev hayatında kimsenin kimseye baskı yapmadığı ortaklaşa geçirilen bir hayat tarzıdır.
   Yerel yaşamdaki kadın sömürüsü diğer ülkelerde ki sorunlarla hemen hemen aynıdır, farklı ülkelerde de ataerkillik mevcut olup, beyaz iktidarın çoğunlukta olduğuna değinmektedir.  Küresel boyuttaki feminizmin amacı, cinsiyetçi düşünceyi ve sömürüyü sona erdirecek küresel mücadelelere katılmaktır.
    Kadınlar iş hayatına atılsalar bile düşük ücretlerle, vasıfsız işlerde çalışmanın erkek egemenliğini yok etmek için faydalı olmadığı çok açıktır.  Ev, kadınların dinlenme yeri ancak koca ve çocuk olmadığı zamandır fakat o zamanlarda da ev bireylerin ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir.  Çoğu kadın iş hayatına katılsalar bile ev işlerini de yaptıkları için yaşam kaliteleri düştüğü gözlemlenmiştir.  Çalışma yaşamı değildir kadını özgürleştiren, kadını özgür kılan rahat çalışma saatleri, istikrarlı bir iş, yüksek ücret, ayrımcılığın barınamadığı bir yaşamdır.
   Yazar ilerleyen bölümlerde ırk ve toplumsal cinsiyete değinir. Burada anlatılan kısaca şöyledir: beyaz kadınların sınıfsal çıkarlarının diğer kadınlara üstün gelmemesi gerektiğini, kız kardeşliğin her kadın için olduğunu, herkesin çıkarının eşit  olduğu bir toplumsal hareket oluşturmaktır. Bu kuramı pratiğe geçirmek oldukça zor olsa da çoğu beyaz kadın dayanışma politikasına sıcak bakmaktadır. Kadına yönelik şiddette ise erkek şiddetini, hemcinsler arasındaki şiddeti de ele alır. Yazarın, sadece erkeklere suç yüklemediğini burada da açıkça anlayabiliriz.  Ataerkil şiddet denildiğinde sadece erkekten gelen şiddetin kastedilmediğini, evde baba olmayan annelerinde çocukları için bu yollara başvurduğu anlatılmaktadır.  Şiddetin kaynağı ve mantığı otoritenin sarsılmasından korkup karşı tarafı tehdit, fiziksel, ruhsal hırpalanmaya maruz bırakmaktır.
   Feminist erkeklik konusunda ise yazar, feminist harekete karşı öfke duyan erkeklerin daha fazla destekçisi ve kitlesel medyada kamusal sesi olmuştur.  Feminist harekete saldırmak; onları anlamaktan daha kolaydır. Fakat feminizme destek veren erkekler bu tip olayları tasvip etmediler. Bu hareketteki erkek varlığı, ataerkil yapıya karşı da direnmektedir ve bu düşünce içinde, olması gereken erkekliğin nasıl olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Feminist ebeveynlik ise benim hoşuma giden bir kavram olmuştur, en baştan çocuğa cinsiyetçilik kavramı ve önyargılar olmaksızın öğretilen her şey ilerde bireyken toplumda daha çok sayılmasına sebep olacaktır. Fakat gene burada eleştirilen şey ne yazık ki cinsiyetçi düşüncenin taşıyıcıları genelde kadınlar olduğudur. Özellikle, çocuğun evinde bir baba modeli olmadıysa anneler ona cinsiyetçi düşünceyi öğretmişlerdir. Çocuğa erkek egemenliğini vurgulamak onlara uygulanan şiddetin ve tacizin kolaylaşmasını ve itaatkâr olmasını da sağlayacaktır.    Ebeveynlerin cinsiyetçiliği sona erdirmeleri ve özgür bir şekilde çocuklarına sevgilerini vermeleri gerekmektedir.
   Feminist hareketin diğer bir eşitlikçi yanı, kadınları bakire ya da sadık sevgili olmadıkları için cezalandıran ama erkeklerin cinsel olarak arzuladığı şeyleri yapmasını normal gösteren çifte standarda karsı çıkmasıdır. Kadın iş yaşamında başarılı, mücadeleci olsa bile ev hayatına eşine boyun eğdiği anlar olmuştur.  Tek eşli olmayan ilişkilerin kadına zarar verdiği sadece erkeklere güç kazandırdığını görmekteyiz.  Ancak, birden çok sevgili geçmişi olan kadına toplum tarafından iyi gözle bakılmadığı çok iyi bilinmektedir. Bunların aşılması, erkek iktidarının hak ettiği yere konulmasıyla olur bu da kadın erkek eşitliğiyle olur. Kadının özgür olamadığı kadın erkeğin gölgesinde barınacaktır, başlı başına birey olamayacaktır.  Ev hayatında ise, yatak odasında eşitlik kabul etmeye hevesli olan bir erkek ne yazık ki ev iş paylaşımında aynı hassasiyeti göstermemektedir[5].  Cinsiyetçi bir temel üzerine inşa edilen evliliklerde derin sorunlar bulunacağı bilinmektedir. Bu da aile bağlarını çok kolay koparmaktadır.
   Kadının cinsel özgürlük, erkekle ev ve iş yerinde eşitlik hakkına sahip olma kadının temel hakkıyken bu ataerkillikle unutturulmakta ve baskı altına alınmaktadır.  Karşılıklı mutlulukta esas olan cinsiyetçi düşüncelerden arınmaktır.  Başka bir yönden, kitap homofobiyle mücadeleyi ele almıştır. Lezbiyen kadınlarında kadınlar arasında ikincil konumda göründüklerini bunların aşılması gerektiğini ifade eder.
   Bunlara ek olarak, feminist maneviyatçılık anlatılmaktadır. Burada dinin kadına biçtiği değerin kutsal olduğu, kadının erkek müdahelesi olmadan tek ve huzurlu olduğu zamanın tanrıyla yakınlaştığı anlar olduğunu belirtir.
  Kitabı son olarak analiz etmek gerekirse, yazar oldukça kültürel eleştiriler ışığında yorumlamaktadır. Kendini sosyal bir aktivist olarak ve devrimci feminist olarak görmektedir. Irkçılık, sınıfsal ayrıcalık, kapitalizm, emperyalizm ve sömürgeciliğin kadınlar üzerinde nasıl bir baskı ve değer bunalımı yaşandığını göstermektedir.  Yazar kadınların deneyimlerini, ruhsal ve entelektüel zekâlarını dayanışma çerçevesinde kullanılmasını istemektedir. Kitapta, erkeklere de seslemektedir, onlarında feminist harekette pozitif rol almalarını, ataerkil sistemin de onlara zararlı olduğunu dile getirir. Aslında, yaşadıkları dünya hakkında bilinçlenmeyle birlikte feminizme daha da yakınlaşacaklarını anlatmaktadır. Okuyucunun sosyal hayattaki yerinin ve statüsünün farkına varmayı, dayanışmanın önemli olduğunu her defasında dile getirmektedir.  Feminizme yeni olanlar için tarihsel gelişmeleri anlatması faydalı olmuştur. 
   Bell Hooks burjuva kadınlarının işgücüne katılmalarının artmasını eleştirirken değindiği nokta şudur: kadınların gruplaşıp yükselmeleridir hâlbuki her kadın eşit haklarla yükselmelidir. Kadının siyahi ırka, homoseksüel seçime, orta sınıfa mensup olması bunlara göre kategorize edilmesi feminizmin içinde kırıklara yol açmaktadır. Bu da kapitalizmin en büyük getirisidir. Buna ek olarak, tüm ırklardaki ayrıcalıklı sınıfa mensup kadınların özgürlüğü sürekli olarak çalışan ve fakir sınıf kadınların ikinci planda kalmasını gerektirmektedir.[6] Feminist özgürlük elit sınıflarla mücadele eden sosyal değişimlere bağlıdır. Bu manada, çalışmanın anlamını ve kadın özgürlüğünü tekrar düşünmeliyiz. Kadın işe yaşam kalitesini artırmaktan ziyade para kazanmak için gidiyorsa bu ekonomik olarak kendine yeterlilik olmamaktadır. Eğer para kadınların sağlık, mutluluk, refah durumunu kolaylaştırmıyorsa daha çok para daha çok özgürlük getirmemektedir. Kariyere odaklı iş de böyledir[7]. Hooks’un istediği feminist teorinin hayata uygulanmasıdır, eğer kadının kendi bedenine ne olacağı üzerine karar verme hakkı yoksa diğer alanlarda haklarından vazgeçme riskiyle karşı karşıyadırlar. Organize olmuş, radikal feminizm, kitlesel siyasi hareketler gerekmektedir. Kısacası bu yüzden, Hooks yenilenmiş siyasal birlik beraberlik, dayanışma, kadınlar arasında dahi cinsiyetçiliğin barınamadığı bir hayat istemektedir. Cinsiyetçi ayrışmalar, kutupluluk yüzünden feminist devrimin tek başına feraha eremeyeceği gözlenmektedir, feminizmin yanı sıra ırkçılık, sömürgecilik, sınıf elitizmi, cinsiyetçilik ile de başa çıkılmalıdır. Böylece, herkese eşitlik, özgürlük ve adalet sağlanacak bir dünya mümkün olacaktır.
Kaynakça:
v  Bell, Hooks, Feminizm Herkes İçindir, Çitlembik Yayınları, İstanbul, 2002.




[1] Bell, Hooks, Feminizm Herkes İçindir, Çitlembik Yayınları, İstanbul, 2002, sf:III.
[2] B. Hooks,sf:8.
[3] B. Hooks, sf:9.
[4] B. Hooks, sf:25.
[5] B. Hooks ,sf:52.
[6] B. Hooks,sf:39.
[7] B.Hooks,sf:53.



Çok yoğunum çok, saat 16.00 a kadar iki ödev teslim etmem gerek, ondan sonra rahatlayacağım.

20 Ekim 2010

Bugünün güzelliğine kendime güzel bir akşam menüsü hazırladım, azcık dolandım dışarda istediğim dergiyi buldum, Feminist teoriyi bitirmeye sadece 270 küsür sf kaldı yani daha başındayım :)
Max'la çok oyunlar oynadık bugün o zıpladı ben zıpladım annem kızdı, olsun biz mutlu olduk, zıplayarak ters dönebiliyor ama ben bunu yapamıyorum, Max tüm yorgunluğumu alıyor ama çok da meşgul ediyor, bugün onu da ödüllendirdim, nane yapraklarını bolca önüne koydum gözlerini kısa kısa yedi.
Yağmur akşamüstü nihayet dindi, uyumadım, demekki uyumaktan başka işlerimde varmış.

20.10.2010

20.10.2010 ne kadar güzel bir tarih :) kaç bin yılda bir denk gelir acaba, bugün kesin evlenenler, nişanlananlar, hayatlarında bir dönüm noktası yapmaya hazırlananlar, daha 2 ayı daha olup sırf bugün 20.10.2010diye sezaryene yatan  doğuran kadınlar olduğuna eminim...doğum günü olanlar zaten bol bol övünsün, göze hoş gelen bir tarih sizler içinde uğurlu olur dilerim ;)

ben ne yapıyorum peki bu tarihte,
Feminist teori adlı kitabın özetini çıkarıyorum :)

Kırtasiyeci ruhlu doğmak


Kırtasiye ne demektir pek bilinmez, merak edende olmamıştır: Arapça kökenli olup kâğıtla yapılan işlemler anlamında da kullanılmaktadır.

bendeki kalem koleksiyonu ve kalem ve kırtasiye malzemeleri aşkı çocukluktan beri kırtasiyeci olma isteğini hep ön plana çıkarmıştı, şimdi bakıyorum da mahallelerdeki kırtasiyelere dönemsel kalabalıklardan sonra çoğunlukla boş, kasvetli..pek ilgi çekmiyor..ya da çocuklar içeri girip bu kaç lira amca , bu ne işe yarıyor amca gibi sorulara cevap vermeye tenezzül etmeyenleri görünce çekinip gitmek istemiyorlar, zengin çocukları da görgüsüzce aldıkları malzemeleri okulda diğer arkadaşlarına gösterip hava atarken diğerlerinin içi az mı ezilmiştir,imrenmiştir, düşünün...

benim hayalimdeki kırtasiye belki orta yaslarımdan sonra acağım dükkanla beraber gerçekleşecek, çünkü şu ana kadar kimsenin yapamadığı ama olsa çocukların içinden çıkmak istemediği, işin karını geri plana attığım, içinde bulunmaktan hoşnut olacağım bir meslek olucak. Büyük magazalardaki, uluslararası şirketlerin, ofis malzemeleri satan magazalarına benzemeyecek benim kırtasiyem.. Atatürk'ün fotoğraflarıyla, onun çocuk ve kadına gösterdiği ilgiyi, sefkatı konu eden bir çok tablo olacak duvarlarda, Cinsiyetçi ayrımın yapılmadığı pembe ve mavi renklerinin hakim olmadığı, unutulan renklerle canlanıcak, içeri girildi mi iştah açıcak besin değerleri yüksek aperatifler de, meşrubatlar da olucak misafirlerim için( asla müşteri demem onlara), sonra onların sevdiği müzikler çalınıcak, rengarenk kalemler, silgiler, okuma çizme boyama kitapları, boyalar, okul malzemeleri ama hiçbiri pembe ve mavi olmayacak, ama iki renk aynı nesne üzerine olabilir..
Kırtasiyecilik güzel meslek ama küçük esnaflık olarak kalınca para kazanma odaklı olmuyor tabiki, ama benim amacım gelen kitleyi memnun edebilmek..
Gelecekte tonton bi nine olup bu dükkanı kurduğumda elimde imkanlarım olursa hayallerimi gerçekleştireceğim.
Kırtasiyenin adını merak eden olursa:
  Satırarası Kırtasiye

Etiketler

göbek eritme (3) candan erçetin (2) kanarya (2) temizliği (2) tubun faydaları (2) 19 (1) 1970 (1) 200 tane gezegeniniz varmış gibi yaşıyorsun ancak yalnızca bir dünyamız var (1) 35 ölü (1) A1 (1) AGİT (1) Affrican Commission (1) Afrika Şartı (1) Madde 19 vatandaşlıktan çıkarılma (1) Mahkeme (1) Mariami Abduselişi (1) O beni “Herhalde” sevmiş. (1) Women's Rights (1) acıtıyor (1) adım google'da çıkmasın (1) algı gerçektir (1) altın (1) altınları (1) amniyo sentez (1) amniyosentez (1) ankara (1) arama motoru (1) asma (1) auto erotic asphixication (1) ayak (1) ayak temizliği (1) azınlık hakları (1) ağlamak (1) ağız kokusunu önlemek (1) babet yara yaptı (1) bahar (1) baklava (1) bakım (1) balböceği (1) barış manço (1) batı trakya türkleri (1) bel kemeri (1) brokoli salatası (1) brugge porselen (1) brütüs (1) bulantı (1) buzdan müze. (1) böğürtlenimsi (1) can dündar (1) caught in the middle (1) cemal süreya.. (1) depeche mode (1) deprem (1) dirsek bakımı (1) diş eti (1) diş ipi (1) diş sağlığı (1) dondurma (1) dondurucu soğuk (1) downsendromu (1) düğün davetleri (1) el ayak bakımı (1) el kuruluğu (1) el nemlendiricisi (1) elma (1) elmalı cevizli puding (1) fahri (1) forum (1) foça (1) free love (1) funda arar (1) geceler. (1) genetik hastalıklar (1) genç (1) godotyu beklerken (1) google (1) gögüs (1) gökçe (1) güney afrika (1) güneşli bir sabah (1) hakikat komisyonu (1) havilland krem (1) hepatit b (1) hitler (1) hocam (1) hz.muhammet (1) iktisat (1) ileri yaştaki kadınlar (1) ipuçları (1) ishal (1) istanbul (1) isviçre (1) italy (1) jane eyre (1) jinekoloji (1) jooble (1) jooble-tr.com/ (1) joseph (1) julide ateş (1) kadınlar için şınav (1) kafes temizliği (1) kanser riski (1) karartma günleri (1) karpuz çekirdeği (1) karsı dağların heybetinden mi gireyim?? (1) karın düzleştirme (1) kavun (1) kazaklı tüy =) (1) kilo almak (1) kissing you goodbye (1) konular (1) kpss (1) kuklagiller... (1) kusma (1) kuyumcu (1) külah (1) külah pasta (1) kırmızı turp (1) kızgın güneş (1) lavanta (1) lavanta çayı (1) leperuj (1) leyla ile mecnun (1) mekik (1) mengele (1) muhabbet kuşu (1) muhabbet kuşu bakımı (1) muhabbet kuşu banyo (1) muz sesleri (1) nara (1) nedensiz (1) nelson mandela (1) oldies (1) pamela anderson (1) patatesli börek (1) patatesli peynirli börek (1) patos (1) pervasız (1) peygamber efendimiz (1) peynir (1) phokaia (1) plastik su şişeleri (1) porselen bebek (1) poselen bebek (1) push up (1) rafet el roman nerdesin (1) roboski (1) sarı lira (1) sayesinde (1) sende mi brütüs (1) senede bir gün (1) sivrisinek (1) sivrisinek kovar (1) soframız (1) sor dağılımı (1) sosyal (1) soğan (1) star tv (1) storia di un tale (1) su (1) suluk (1) sus küçüğüm söz büyüğün (su küçüğün söz büyüğün (1) süt (1) sınav nasıl çekilir (1) sırt yağı eritme (1) tam buğday ekmeği ve faydaları (1) ters mekik (1) the gummy bear (1) the pierces (1) tooner dolls (1) torba (1) trt haber (1) tuttu fırlattı (1) tüylenmiş kazak (1) uludere (1) under the tuscan sun (1) uygun ayakkabı seçmek (1) vasiyet (1) yalnızlık 2013 (1) yalnızlık kalbimin ilelebet sahibi (1) yaz salatası (1) yağ yakan besinler (1) yağ yakma (1) yeni logo star tv (1) yeşillik (1) yorgun (1) yorulmadan zayıflama (1) yumurta (1) yüzünden.. (1) zayıflamak (1) zeybek vs yunanistan davası (1) çanta (1) çat pat deil sular seller gibi (1) çıtır börek (1) çığlık (1) ölüm orgazmı (1) öteki kadın (1) özel geceler çin (1) üniversite (1) şınav (1)