31 Aralık 2010

niyet

SİBPa,GMABUYk, AGSUYk, MvHBHs, İNBSt,2011


gökyüzünden bir yıldızını aldım haberin olsun
gözüm onda kalmasın diye bu gece
yanıma aldım..

kaç beden giyiyorsun?'' kuzuların sessizliği''

birisini babydoll alırken görmek :D

29 Aralık 2010

ismimle müsemma

O romanda arar oldum kendimi,
Sayfaları çevirdikçe daha iyi tanıdım,
Sahip olduğum fikirleri
Aklı başında olmak Tanrı'ya mahsusmuş
Meğer, tek deli ben değilmişim...

say goodnight not goodbye...

Yılın bu zamanları radyo dinlemeye bayılıyorum, çünkü eski yılların şarkılarını çalıyorlar, telefonumda ya da mp3ümde olsa bile bu şarkılar, radyodan çalınması ve o şarkıyı onlarca insanın o anda dinliyor olması daha çok hoşuma gidiyor...

nerelere gitti aklım bugün...

Dawson's Creek dizisinde beni etkileyen bir şarkı bugün sabah yürüyüşte çalınca, 16 ımı hatırladım, o içimi tuhaflaştıran bölümü başlayınca arabesk etkisi yapıverdi......

 bana yol boyu  sarkı söyleyeni hatırladım, eşlik edemezdim, bozmak istemezdim o güzel sesini, onun dolaşık aksanına karışamazdı benim karga sesim,

çok olmuş dinlenmeyeli bu şarkı


You are everything you ought to be
So just let your heart reach out to me
I'll be right, by your side
Say goodnight, not goodbye

28 Aralık 2010

problem çözerken

Maşa varken ateş elle tutulmaz.

25 Aralık 2010


ellenmez, cısss!!!!

tek ben miyim miyop :)


Aslında her insan miyop,
                                           hiç kimse uzağı ve geleceği kesin ve net göremiyor..

kargalar uyurkene

İktisat için uyanmak,
vay be ne günlerdeyim :'(

24 Aralık 2010

derste ağzımızdan çıkanları gözüm görsün


-... Boğuluyor olmak için de bazı şeylerin farkında olmak gerek..

-...Doğal hayat fantezisi: jeeplerle, janjanlı montlarla saklı kalmış köylere gidip, orada köy kahvaltısı yapmak, inek sağarken poz vermek, başkasının günlük sıradan hayatına özenmek, köylüyle dertleşiyor gibi yapmak, köy yumurtasını eve götürmek istemek,  önceden sahip çıkılmamış değerlerin içini iyice boşaltmak, askıya asar gibi yapmak... Bu apaçık geleneğin pazarlanmasıdır...

-...Tahsil-i cehalet : Bazı insanların okudukları tuvalette çıkıyor...

-... Çocukluk insanın taşrasıdır, taşrada herkes seni tanır ve kollar, tıpkı çocukluğundaki gibi...Taşra
çıktıktan sonra dönmek istemediğimiz ya da oradan çıkamadığımız...çocuklukta öyle değil mi??

-....Taşrada mahrumiyet, mecburiyet, mahremiyet, bazen de masumiyet kadının elini kolunu bağlar...
kulak pamuğu kulağıma girince öksürük tutuyor
bileyimki boğazlarım şişmiş ya da daha beter olcak


:s
Behzat Ç. dizisinin izleyici kitlesinin çoğunu üniversite mezunu oluşturuyormuş...

farz oldu


Allah'ım Allah'ım bu bi işaret olmalı
 :PP
Sabah  evde yalancı şahidim çalıyordu ve ben bu şarkıya uyandım, ve dün de bi kafe de bu şarkıya rast geldim, akla ve mantığa sığmayan şeyleri bir anda yapmak farz oldu : D

ben de aynaysam,

parlamam yakındır.

23 Aralık 2010

Ademoğlu çoğaldıkça....

Modern diye tabir edilen günümüz dünyasında, insan ilişkilerinin geldiği menfi boyutun her türlü puştlukla süslenişidir puştmodernizm… Köprüden geçene kadar ayıya dayı deyip, ‘‘ayılaşan’’, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, deyip ‘‘yılanlaşan’’ ‘‘insancık’’ları gördükçe çıldırasım geliyor.

Tüm eylemlerini paranın gücüne indirgemiş insan modeli, yeni nesil köleliği de tanımlıyor aynı zamanda. Zenginin, zenginliğini kapitalist ve feodal düzlemde güçlendirme çabasına, hiç umulmadık biçimde destek geliyor yeni nesil kölelerden. Bir bakıma yapılan zulmün yapana kâr olarak geri döndüğü bir sistemde yaşıyoruz. Düşünmekten, sorgulamaktan, üretmekten uzak bir sitemde…
Önüne konulanı yiyerek…
Yoksulluğundan utanan yeni nesil köleler, kendilerini ezen, aşağılayan kapitalist feodallerin yerine geçme adına insan dışı bir hırsla yanıp tutuşuyorlar. Korkunun, sevgisizliğin, çıkarın ve umutsuzluğun had safhaya ulaştığı puştmodern zamanda, her türlü kirliliği görmek mümkün.


Güçlünün güçlülüğü, yapmış olduğu zulümler oranındadır demiştik. Zulme uğrayan, tutsak edilen sadece beden değil elbet. Buna ruh da eşlik ediyor büyük bir gururla… Ruhun tutsaklığı, bedenin çürümesiyle bitmiyor fakat. Puştmodernizmin doğurduğu ruhsal sızı, hangi dünyaya havale olacak kim bilir?

Aşk gibi bir kutsalın, klavye ve telefon tuşlarına meze edilmesi de, yine puştmodern zamanlara özgü davranış biçimlerinden biri… Ademoğlu çoğaldıkça, tüketilen değerlerin oranı da o ölçüde çoğalıyor. Köhne ve kirli düşüncelerin sirayet ettiği Ademoğlu, bir buldozer görevi görerek, önüne çıkan her ne varsa ezip geçmekten çekinmiyor.
Parası olanın ‘‘akıllı’’, parası olmayanın ‘‘aptal’’ olarak nitelendirildiği bu dünyanın çarkına çomak sokmak, çağırmak, bağırmak, haykırmak… Neyse ki cehalet parayla yok edilecek bir olgu değil, neme lazım cahil kalabilirdik sonra…

İnsanoğlunun yaşaması sahip olduğu onurla doğru orantılıdır. Zira onur yoksa yaşam da bir o kadar haybedendir. Parayı esir almış insan yığınlarıyla, paraya esir olmuş insan yığınlarının biçimsel uyumunu ve yaşamsal dürtülerinin hangi yöne kanalize olduğunu görmek acı bir durum, lakin bunları yazabilmek büyük bir rahatlama sebebi.
Yazdım, rahatladım…
Darısı sizlerin başına!

Üstat Ahmed Arif’ten ufak bir dörtlükle bitireyim yazımı.

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü, dost gülücüklü.
Cigaramdan yanar, alnım öperler.
Suskun, hayın, çiyansı
 
''Bir değerliden''

21 Aralık 2010

az ve öz işime yarayan sözlük 1

Şövenizm

<Şövenist> hep birilerine söylenir durur, ben de doğru bildiğimi sanarak burada paylaşayım...

Şövenizm,aşırı milliyetçiliktir. Napolyon'un askerlerinden Nicholas Chauvin, liderine ve ülkesine körü körüne ve hastalık derecesinde bir bağlılık göstermiştir.  Bu dönemden itibaren de aşırı nitelikte, başkalarına hayat hakkı tanımayan türden bir milliyetçilik anlayışı şövenizm olarak adlndırılmıştır. II. Dünya Savaşı öncesi Nazi Almanyası'ndaki Alman milliyetçiliği şövenizmin belirgin örneklerindendir.

20 Aralık 2010

Bir insanın aşkımdan ağlamasını isterdim,
Acımasız bir düşünce gibi dursa da
Çoğumuzun yaptığı ya da istediği bir şey
Gece yastığımla hıçkırığımı sustururken
Onun da ağlamasını isterdim.

max enter a bastı diye sevinirken

bi hayvana klavye kullanmayı öğretmek
pek basit olmuyor
bileklerim çizik çizik oldu, etrafta mahvoldu
kucağımdan inip
hop hoplayıp gözden kayboldu


haaashhhsssaaaa

:D
http://www.ted.com/talks/lang/eng/joseph_nye_on_global_power_shifts.html

19 Aralık 2010

uykularımdan kısıyorum

hay-ret :D

18 Aralık 2010

Düşündüm de 2010 yılı oldukça güzel, bol değişimli ve attraksiyonlu, huzurlu geçmiş, ilkler en güzelidir, önemlisidir takıntımdan da vazgeçtiğimi not düşmek istedim.
Kötü olaylar olsa da sonu mutlulukla bağlandı, bir kaç kere büyük şoklar atlatsam da gerçeklerle yüzleşmek bana yeni insanlar tanıttı, çok da iyi oldu..
Dilerim daha iyi, başarılı yıllara adım atarım...
Daha derin bir feminist bakışa sahip olmam dileğiyle :))

nasıl değişebilirki, 22 yıldır değişmemiş?

uzaktaki iki canımla konuşurken
hep içim ağlıyor, öylesine günlük şeyleri konuşuyoruz
karşılıklı sormuyoruz bensiz nasılsın, özlüyor musun beni
hesaplaşmaktan korkuyoruz
 yaralarımı deşmek, geçmişi sorgulamak
ben neden yokum demek bağırmak geliyor içimden
ya da bu kadar mı basit annelik ve kardeşlik
demek geliyor,
neden benle değilsiniz diyemiyorum
 hayat işte, senaryo önceden yazılı, ben nasıl değiştireyim
hep güçlü, tok sesle, umursamaz halde, neşeli tavırlar takınıp konuşuyorum
onları üzmek, eskiyi hatırlatıp soğuk hava estirmek
bana göre değil
ve o halimden nefret ediyorum
ömürboyu bunu böyle yaşamak çok acı

 anne olmak benim için çok özel
benim anneliğimde yasadıklarımın hiçbirini çocuğum tatmayacak
annesinden mahrum kalmayacak

17 Aralık 2010

testlerden

Senin özlediğin günlere geldik
Her şey iyi ne yazıkki sen yoksun

16 Aralık 2010

Bu rüya nerden çıktı geldi sahi??
Hayırdır inşallah
:)

15 Aralık 2010

Mutlu bir uyanış
çapaklı gözlerimden mutluluk enerji fışkırıyo
hadi bakalım rastgele

14 Aralık 2010

tebdil-i mekanda ferahlik yokmus aslinda

Ben mi farklı yerdeyim?
Diğerleri hep aynı yerden mi izliyor olanı biteni?
Dur bir yerimi değiştireyim
Yanınıza geçeyim
Kalabalık ve oldukça puslu,
Herkes tek düze, caka satma peşinde
Iıııhh yok olmadı oralar çok arka, uzak şahsıma
Ne farkındalık var ne de özgürlük ruhu
Geri döndüm yerime
Farklılığı tercih ettim gene
 
<<tebdil i mekanda ferahlik yokmus aslinda
acinin yüzölçümü yeryüzünden çokmus aslinda>>

13 Aralık 2010

haklı...




<<Bazen bir yumruk indirmenin en iyi yolu geri çekilmektir.>>

Kişisel tespit:

Kütüphanede çalışmak hakikaten çok verimli, 2 saat boyunca öyle bir dalmışımki derse evde olsa 2 günde zor çalışırdım...

12 Aralık 2010

Patriyarkanın kız çocuğu şapkası

Aman dalıp gitmeyelim! "Neden?" diye soralım. Sırf gebe olduğu için, protesto eylemine gitmekten vazgeçmek aklına bile gelmeyen güçlü ve bağımsız bu genç kadından neden ısrarla kız çocuğu diye söz ediliyor?

Kabul, "kız çocuğu" son derece sempatik, şefkat içeren, koruyan, kucaklayan, cazip vs bir sesleniş. Ancak kadınların yerine göre "anne", yerine göre "eş", yerine göre "fahişe", yerine göre "dul", yerine göre "bacı" olmaya ve başka da bir şey olmamaya zorlandıkları patriyarkal düzenin diğerlerine göre daha saf görünen kız çocuğu şapkasına böylesine tutunmak niye?

 Feminist teori en önce kadının, ne toplumsal normlara ne de biyolojik kadere mahkûm olduğunu söyler.

Kız çocuğu olmak da tıpkı "hanım" ya da "bayan" olmak gibi, "kadını erkeğe göre daha güçsüz, erkeğin korumasına muhtaç ve böyle olduğu için korunmaya kollanmaya muhtaç" kılmaya hizmet eden sınıflandırmalardan biridir.

Hadi biz bir gemide olsak ve o gemi batıyor olsa, "kız çocuğu, kız çocuğu" diye bağıralım ama durum o da değil.

Bir İktidar Ne Kadarını Gözden Çıkarabilir?




Bir insan mı? Onlarcası mı? Üniversiteler mi yoksa bütün öğrenciler mi? Kadınlar mı, erkekler mi, çocuklar mı? Yoksa, artık...

4 Aralık 2010’da polisin müdahalesi sonucu 19 yaşındaki bir kadın karnındaki bebeğini kaybetti.
Gösteri ve yürüyüş yapmak temel bir insan hakkı olmasaydı bile, bunun adı yine aynı olacaktı: Cinayet.
Bu cinayetin ardından, gazetecisinden aydın geçinenlerine, politikacısına, hepinizin aklından geçen, söylemek isteyip de söyleyemediğiniz uğultuları biz yüzünüze vuruyoruz:

O yaşta üniversite öğrencisi nasıl çocuk peydahlar?
Hamile insanın protestoda ne işi var?
Tekmelemeyelim de doğurtalım mı?
Keşke bebek, anasını da alıp gitseydi!
Parası neyse veririz!
Utanmadan bir de polise saldırıyor!

Eylem yapma, protesto etme, söz söyleme hakkımızı elimizden aldınız. Eğitim hakkımızı elimizden aldınız. Sokağa çıktığımızda, coplarınızla, ve kurşunlarınızla burun buruna geldik. Arkadaşlarımızı öldürdünüz. Şimdi sıra henüz doğmamış çocuklarımızda mı? İktidarınız, yaşam hakkını dahi gözden çıkaracak noktaya geldi. Ve bunu, bir üniversite öğrencisinin sokağa çıkması veya hamilelerin protesto özgürlüğü hakkında atıp tutarak, hatta bir kadının kendi bedeni üzerinde verdiği kararlara karışarak yaptı.
 Sadece politik kar amacı güdüp, öğrencilere tü kaka terbiyesiz gözüyle bakmaktasınız, kendi çocuğunuzun içindeki duyguları da bastırın, sizin çocuğunuz da başka bir polis tarafından tartaklandığında ancak anlarsınız.

İnsan olamazsınız siz?

10 Aralık 2010

Maliye biraz kendini sevdirsene, hep açılımı benden mi beklicen :(

İnsan olma farkındalığını yayma günü

İnsan hakları günü ya da haftası, bu önemli değil,
ama haklarımızın farkında olmayışımız,
insani bir hayata erişemeyişimiz,
sonlanamayacak
bugün insan hakları günü olduğunu bilsekte ne değişecek
İstenildiği kadar konferans verilsin ya da konser düzenlensin
Aç bir insanın, ev geçindirme derdinde olanın umrunda olur mu ki?
Her yedi kişiden biri göçmenken
İnsan ticareti kölelik gibi artarken
Köklü bir değişime inanılmazken
Soyut vaatler uçup gidecektir.
Pornografinin etnik kökenlere
cinsiyetçi yaklaşımı ve sömürüsü
gözardı edilirken
Çocuk istismarı, çocuk yaşta evlilik,ataerkillik hüküm sürerken
yaşayışlar arasındaki uçurum, 
Sonsuza yaklaşırken
marka içinde yaşama, markalar dilinde konuşma
içimize işlemişse
körü körüne bağlandığımız politik görüşler,
önyargılarımız, bencilliğimiz
nereli olduğumuz, kimin evladı olduğumuz
önemsendikçe
ayrımcılık hep insandan üstün tutulacak
soyut vaatleri dinlerken
orantısız güç gündemdeyken
Kim insan haklarını gerçek gündeme koyup
Mağdurları dinlerki??

9 Aralık 2010

Uykuya masal



Bugünkü masal,
hiç anlatılmamış olsun
Sadece aklımdan geçenlerin
Kağıda yansıması ve boyanmasından ibaret
yazılmalı demiyorum 
çünkü çok uzun..
bir hayli zaman alsın
vakit geçsin
o uyusun
rüya görsün
masmavi denizde
parlayarak kıyıya vuran dalgaların
sesiyle uyusun
sevdiği yasemin kokusuyla
mışıl mışıl
masal anlatılmasın bu gece
o bana özel kalsın
sadece yansısın rüyaya
ne bir söz söylensin
ne de sesi duyulsun
ansızın  kondurulan öpücük gibi
için ısınsın rüyada
masal bir dünyaya yolculuk
içinde sevdiğin herşey var
üzen hiçbirşey, korkutan hiçbirşey olmaz
sadece kapa gözünü ve istediğin masalın
hayaline dal..




Hazır Giyim Sanayide Kadın Emeği


Sanayide kadın emeği çoğunlukla ucuz emekle eşdeğer görülür. Yeni üretim sistemlerinde, hazır giyim sektöründe kadın emeğinin su götürmez bir önemi vardır.  Geçmişte ve günümüzde kayıt dışılık, küreselleşmenin gereği olan uluslararası rekabet için olağan görülmektedir. İşverenlerin yüksek ücret talep eden örgütlü çalışanlardan kaçması, onların yerine örgütlenmemiş ucuz işgücü alımıyla dengelenmektedir.  Bu aşamada, çalışanların emek üretim süreçleri denetlenmemektedir.  Denetim dışı ekonomiyle vergilerden ve sosyal sorumluluklarla ilgili yasaların dışında kalırlar ve bu durum ek bir kaynak aktarımı anlamına gelmektedir. Uluslararası rekabet koşullarına ayak uydurabilmek, rekabet halinde olmak için maliyeti düşürmek gerekir ve ucuz işgücüne ihtiyaç duyulur.  Bununla birlikte kayıt dışı ekonomiye sığınılır. Kayıt dışı emek, özellikle küçük ölçekli üretim yerlerinde yaygındır. Ev eksenli çalışmalar, akrabaların ücretsiz çalışması gibi faaliyetler kayıt dışı emeği oluşturur.  Kayıt dışı kesimde kısıtlı sermaye ile başlayan firmalarda kullanılan işçinin sigortalı olup olmadığını ya da gelirini doğru beyan edip etmediğini belirlemek oldukça güçtür. Bu küçük ölçekli firmalarda, akraba ya da aile içi bireylerin çalıştırılması oldukça yaygındır, bu da bize esnek çalışma davranışlarını kanıtlar. Bunun ötesinde, kayıt dışı ekonomik çalışmanın yaygınlaşması, kadın ve çocuk işgücünün giderek önem kazanmasıyla bağlantılıdır.
...Akıllı olmasaymışım, kolay evlenirmişim.
Kadınları gözü açılmadan evlendirmek lazımmış.
Çok biliyormuşum, biraz hanım hanımcık olsaymışım alıcılarım daha çok olurmuş. 



Bütün arkadaşlarımın, aptal, eğitimli, eğitimsiz, anlayışlı, anlayışsız, yakışıklı ya da çirkin ama “erkek” sevgilileri olduğu halde, erkekleri, “kadınları aşağılıyorlar,  anlayışsızlar, hemen yatmak istiyorlar, sadece kendilerini düşünüyorlar” gibi nedenlerle askıya alanlara  hayranım ve bende onlardanım...


Sadece olanı biteni uzaktan izliyorum, tam yerindeyim: en huzurlu yerde ve birine aitmişim hissiyatı bana göre değil,  kimsenin kimseye hükmetmediği, tutkunun her gün oluştuğu, iş bölümünün paylaşıldığı bir hayatı isteyen insanı bulmadıkça asla diyorum.......

dışarı fırla

Sanayide Kadın emeği, ekonomik başarının yükünü taşıyanlar ve konfeksiyon sanayinde kadın emeği makalesini yazıp bitirmeye son 2 saat ama ortada hiç bir şey yok..

bilgilerim benden saklanmış durumda inatla çık gez  yazma ödevi geç ver diyor
bakalım...
sosyete pazarına bile gidesim var şimdi...
ders calışmak, makale yazmak olmasında :D
Kendine yalanlar söylediğin için
Başkalarına hiç bir zaman inanmazsın
Gerçekle kendini yüzleştirsen
Doğal, sıradan hayatı benimsesen
Alfa insan zaten olamazsın.

8 Aralık 2010

Küçük bir kızın gelişiminde pre-oedipal evreye ait anlayışımız, bir başka alanda yapılan keşfin, Yunan uygarlığı öncesinde Minos-Miken uygralığının varolduğunun anlaşılmasının yaptığı etkiyle karşılaştırılabilir düzeyde bir sürpriz olarak karşımıza çıkar.
                                                              Freud, 1931.

Kan Ağlamak


Göktürklerde ve  Hunlarda, akrabalar cesedin bekletildiği çadırın kapısı önünde yüzlerini bıçakla kesip kan ağlarlarmış, böylece yüzden kan ve yaş birbirine karışarak akarmış. Bu da ölen kişinin önemini ve ölümün doğurduğu büyük üzüntüyü anlatmakta. Yuğ törenlerinin bir parçası olan bu gelenek sonraki devirlerde de devam etmiş, günümüze kadar "kan ağlama" ifadesiyle ulaşmıştır.



İskender Pala'nın 2 dirhem 1 çekirdek kitabından,
deyimlerin çıkış noktaları anlatılmış...
ba-yıl-dım.

nokta

Hamama gider kurnaya düğüne gider zurnaya aşık olur

der lafı gediğine koyarız

dinlerken sıkılmak

Öğüt dinlerken
 halı desenlerini ezberleyen çocuk
ya evde halı yoksa
parkeleri sayan çocuklara bol sabır dilerim
İşiniz zor..
:D

7 Aralık 2010

Mandalina yaprağı toplarken

Marketlerden mandalina yaprağı ya da ağaçtan dut yaprağı toplarken ya da 5-6 bağ nane alırken meraklı insanlar soruyor,
yavrum kaynatıp mı içiyorsun,
neye iyi geliyor bunlar bize de anlatır mısın?
Ben değil ama tavşanım çok seviyor o yiyor diyince
bir gülme tutuyor
aa acı değil mi nasıl yiyor mandalina kabuğu diye de yüz ekşitiyorlar
Ama Max çok seviyor
O yerken gözlerini kısıyor mutluluktan
Sonra da Kleopatra gibi yatıyor yuvasında
:)

Bana beni hatırlatsın...

İyi niyetli olmak
Umutla değişime inanmak
Maymun iştahlı olmamak
Kaba ve bencil davranmayı becerememek
Sözüne sadık kalmak
Zamanın gerisinde yaşamak
Gri rengi üstün tutmak
Detayları sorgulamak
Şükrederek yaşamak
Uykuyu çok sevmek
Kul hakkı yememek
Ankara'yı çok sevmek
Foça'ya çocukluğunu gömmek
Çok portakal suyu ve negro tüketmek
Benny Hill'i hala bayılarak izlemek
Haberlerden nefret etmek
Sadece bana mı özel?

6 Aralık 2010

Doğu ve batı arasındaki ayrım, Europa'nın boğa tarafından kaçırılışı kadar eskidir ve Asya, Afrika'nın bazı bölümlerinde haremler ve çokkarılılık var olmasaydı, onları Avrupalıların icat etmesi gerekecekti. Avrupalıların Doğu üzerinden bazı konular üzerine kazanç sağlaması haremler, hamamlar, köle pazarları gibi kurgusallaştırılmış aygıtlardan oluşan cephaneliğiyle bize bunu kanıtlar. Batı'nın tüm evrene sahip olma dürtüsü oldukça erildir.
Bir mit dolanır dillerde,

Europa Suriyeli çok güzel bir kızdı. Öyleki parlak teni göz alıcı bakışı ile dillere destan olmuştu. Eğlenceyi ve gezmeyi çok severdi. Sabahtan akşama kadar tüm vaktini kırlarda deniz kıyısında arkadaşları ile birlikte gezerek geçirirdi. Gene böyle bir gün, deniz kenarındaki bahçelerden birinde arkadaşları ile çiçek toplarken Zeus Europa'yı gördü. Onun güzelliği baş tanrının aklını başından almıştı.

Karısı Hera'nın haberi olmadan güzel Suriyeliye yaklaşabilmek için altın rengi bir boğa şekline girdi ve kızların çiçek topladıkları bahçenin etrafında gezinmeye başladı. Kızlar boğadan korkmak bir yana onu çok sevimli bulmuşlardı, ona yaklaşarak sevmeye başladılar. Güzel Europa ona yaklaştığı anda boğa yere yatarak kızın ayaklarına kapandı. Europa boğanın sırtını okşayarak yavaşça üzerine oturdu.Tam arkadaşlarıda ona katılacakken boğa birden ayaklandı ve ve sırtında Europa ile denize doğru koşmaya başladı. Deniz kenarına vardığında azgın dalgaların hepsi sakinleşmiş durulmuştu. Boğa dalgaları yararak, denizde kumlu bir ovada koşuyormuş gibi hızla oradan uzaklaştı.

Bir süre sonra kıyıya vardıklarında Zeus genç kızı bir çınarın gölgesine bıraktı ve boğa şeklinden sıyrılarak tekrar tanrı şekline döndü ve ona kendisini tanıttı. Horalar aceleyle Zeus ve Europa için bir yatak hazırladılar. Bu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez. Kirid kralı Minos bu birlikteliğin sonucunda doğmuştur.

alışılmadık haller

       cesaretli gördüm kendimi
  ama aynaya bakınca  korktum
        bu cesaretin altı boştu
           ve çok derindi
 yutmasa dedim bari beni

Farkında Olmadan ve Düşünmeden Kullandığımız Dil


    Feminizmin yaşadığım çevrede olumsuz bir kavram olarak görülmekte olduğunu bu bölümü kazanınca bana yöneltilen sorulardan ve ilgisizlikten anlamıştım. Kadın Çalışmaları bölümünü lisans yıllarında da araştıran ben, bu bölümü kazanınca adeta havalara uçmuştum.  Lisans eğitimimde, uluslararası ilişkiler alanında okuduğum makalelerde, hocalarımın anlattığı düşünürler içinde, politik felsefeden sosyal psikoloji derslerine kadar hiçbir teoride ve olayda kadın ismi duymamıştım. Neden kadınlar sosyal bilimlerde kadın sayısı az, onların fikirleri neden kitaplarda çok geçmiyor ve akademik hayatta bu kadar çok kadın öğretim üyesi varken neden ön planda değiller tarzında soruları çok yönelttim kendime.
Akademik hayatı bir kenara bırakıp günlük hayatıma bakarsam, farkında olmadan kadını o kadar çok arka plana atıyoruz ki, kadındır o yapamaz, bilemez, beceremez, edemez deyişlerimiz bizi artık hiç incitmiyor. Burada eşitsizliği biz kadınların da yaydığının farkında değiliz. Demek istediğim, kadın erkek eşitliği için, toplumdaki çoğu olaya kadın erkek eşitliği sorunu olarak bakmaktan öte, eşitsizliği yayan, alışılmış hale getiren, olağan kılan dilsel, söylemsel, ideolojik olguların da incelenmesi ve yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Dil, toplumun kültürünü yansıtır, bir kelime ağızdan çıktığında onun gerçek anlam ya da mecaz anlam olup olmadığını o kültüre ait olan anlar, yabancı biri bunu ayırt edemez. Eşitsizliği kadınların kendisi de olağan hale getiriyor derken şunları örnek verebiliriz:
   -Kadın evinde durup; çocuklarına analık yapmalı,
   -Dışarı çıkarsa aklı başka şeylere gider, dışarısı kadın için tehlikeli zaten sokak kadın için uygun değil,
 -Gece çalışıyormuş kadına yakışır mı hiç, tek başına yaşıyor namussuz kadın,
-Kocasına baş kaldırmış, sürekli dışarıda geziyor hiç ev işi yaptığı yok gibi günlük konuşmalardan kesitleri hepimiz işitmişizdir. Ya da; erkek evin direği, erkek yapabilir canım elinin kiri, kızını dövmeyen erken torun sever, erkektir gönlü kayabilir tarzı sözler çok yaygındır. Kimse de bu laflar sarf edildiğinde farklı açıdan bir tek kelime etmez. Kadını haklı çıkarmak istemez.
Öncelikle, bu tarz sözler kadını doğal olarak geri plana iter, bize düşen bu söylemleri hayatımızdan çıkarmalıyız. Kadının hayatı ve namusunun kendine ait olduğunu, sorumluluklarının bilincinde olduğunu, onu tutsak etmenin ve körü körüne itaat ettirmenin insanlık dışı bir hareket olduğunu bilmeliyiz.
Bu tür olaylar gazetelerde de oldukça yaygındır. Örneğin, barda çalışan üniversiteli kıza gece araba çarptı, babası ve annesi işçiydi, duyduklarında şok oldular. Bu cümle öncelikle normal görünebilir fakat toplumumuz hemen hak etmiş barda çalışıyor bir de gece dışarıdaymış, ailesi ona bakmak için zor koşullarda çalışıyor kızın yaptığına bak oh olsun bile denebilir. Ama o haber şöyle olsaydı, imam hatipli genç delikanlı akşamüstü kursa giderken kaza geçirdi. Burada okuyucu tepkisi daha farklıdır. Medyanın da haberleri cinsiyetçi bir tavırla yansıtması bazı kadınların tepkisini çekmektedir. Bu yaklaşımın da kökten değişmesi gerekmektedir.
Edebiyat alanına bakarsak çoğu kadın yazar eserlerinde, kadının aşağılandığı, horlandığı ve böylece ataerkil düzenin bu yoldan da desteklenip ileriki dönemlere aktarıldığı görülür. Bunu kadının hemcinsi için yapması gene olayları olağan kılmaktadır. Ne kadar çok kadının kadına, erkeğin kadına hükmetmediğini anlatan eserler meydana çıkarsa en azından belli bir kitle bazı şeylerin farkına varacaktır.
Kadın okur ve erkek okur aynı metinden farklı anlamlar çıkarabilirler, ikisinin de tepkisi farklı olabilir. Bu oldukça normaldir. Önemli olan kimse kimsenin fikrini bastırmamalı ve önyargıyla yaklaşmamalıdır. Kadın ya da erkek olarak doğduğu için farklı algılamaz o yazıyı, farklı algılamasının temel nedeni toplumsal cinsiyetin insanlara yüklediği temel farklardır. Kadını baskı altında tutan bir yazı diline sahip olan yazar, kadının ikincil konumda oluşunu eserde alenen göstermese bile satır aralarında fark ettirebilir yani ince ince okurun ruhuna enjekte eder. Romanlarda, hâkim olan iyi ve kötü kadın karakterlerinde, kötü kadını hiç sorgulamadan ona gerçekten kötü bir kadınmış diyebiliriz çünkü o esere yazarın gözünden bakarız, yazar istediği gibi karakterlerle oynayabilir ama biz okuduklarımızı kendi bakış açımızla değerlendirmeliyiz. İyi kadın dendiğinde hemen aklımıza namuslu, evli, çocuklu, itaatkâr, ev işlerini severek yapan, herkesle iyi geçinen, alt gelir grubuna mensup bir kadın tasavvur ederiz. Kötü kadın ise, çok zengin, erkeklerin aklını çelen, alımlı, sokaklarda dilediğince gezen, iffetsiz, ailesine karşı gelen, hırslı, eğlenmeyi seven gibi sıfatlarla çağrışım yapar. 
Edebiyattan öte, en basitiyle çizgi filmleri ele aldığımızda erkeklerin baskısını açıkça görebiliriz ve bunlar küçük yaştan itibaren çocuklara da aşılanmaktadır. Kadınların bir şeyi elde etmesi için seçim yapmalı ve bazı şeylerden vazgeçmelidir fikri en güzel Deniz Kızı Ariel çizgi filminde işlenmiştir. Denizkızı, prensi denizde boğulacakken kurtarır ve prens kendine geldiğinde denizkızı gözden kaybolur, prens onu görememiştir, kendisini başkasının kurtardığını düşünmektedir. Fakat denizkızı prense âşık olur, denizkızı yarı insan yarı balıktır, evlenmeleri mümkün değildir. Denizkızı balık kuyruğunu iki bacakla değiştirmek isterken bir büyücüye danışır, büyücü bunun karşılığında konuşma yeteneğinden yani sesinden vazgeçmesini ister ve eğer prens bu yeni halini beğenmez, başkasıyla evlenirse de denizkızının bir köpüğe dönüşeceğini söyler. Yani iki koşulda da denizkızı, bir erkeği sevdiği için, ona ulaşmak için özgürlüğünden mahrum kalacaktır.  Denizkızının dili kesilir ve sihri içtiğinde bacakları oluşmaya başlar ama o da ona çok ıstırap çektirir. Gene de denizkızı prense kavuşma hayaliyle sabreder.  Prens için sesini kaybetmiş, dayanılmaz acılar çekmiştir. Ancak, prens kendisini kurtaranın başkası olduğunu düşündüğü için başka kızla evlenir. Bu durumda denizkızımız ölecek ve köpüğe dönüşecektir ve üç yüz yıl insanlar için iyilik yapabilirsen tekrar insan olma ihtimalini yakalayacaktır. Burada, kendi hayatından daha farklı hayatlara özenen kadınların belli bir seçimden sonra nelerden mahrum kalacağını gösterir. Başka bir örnek, Külkedisi’dir, saat 24.00 olmadan eve dönmenin kadınlar için kural olduğu masallarda bile yazılmıştır.
Güncel örnekler vermek gerekirse, Eurovision Şarkı yarışmalarında birinci olan iki parçanın dil ve kadının önemini nasıl baltaladığını göstermek faydalı olacaktır. İlk örnek: Türkiye’nin Sertab Erener’le birinci olduğu Everyway That I Can şarkısıdır. Sözlerini Türk toplumu olarak çok incelemeyip müziğini sevsek dahi, şarkının sözleri bir kadın için oldukça ezicidir. Sözlerine bakalım,
       ’Yapabileceğim her şekilde
Tekrar beni sevmeni sağlamaya çalışacağım
Yapabileceğim her şekilde
Sana tüm sevgimi vereceğim ve sonra
Yapabileceğim her şekilde
Ağlayacağım; öleceğim, ve seni tekrar benim yapacağım ‘’
Erkeğin burada gururu okşanıyor, kadın erkeğin pervanesi olmaktadır, kadın her şeyi yapan, erkek her şeyi yaptıran şeklindedir. Bir diğer örnek , 2010 yılı birincisi olan Almanya-Lena Meyer’in Satellite şarkısıdır.  Sözlerine bakalım:
‘‘Senin için her yere gittim
Senin için saçımı bile yaptım
Yeni iç çamaşırı aldım, mavi
Ve sadece birkaç gün önce giydim
Aşkım, senin için savaşacağımı biliyorsun

Senin için balkon lambasını açık bıraktım
Tatlı ve acımasız olsan da

Seni her halükarda seveceğim

Aşkım, senin için neler hissettiğimi sana anlatmalıyım

Çünkü ben, senin sevgin olmadan bir dakika bile yaşayamam

Bir uydu gibi, çevrende bir yörüngedeyim

Ve geceye küsebilirim

Senin sevgin olmadan bir dakika bile yaşayamam….’’

Şarkı birinci seçildi fakat sözleri oldukça erkek egemenliği taraftarı, kadını küçük düşüren sözlerdir. Şarkının dili bile ataerkilliğin baskısı altındadır ve biz bunu ne günlük konuşmalarda, ne edebiyatta, ne çocuk filmlerinde ne de şarkılarda fark edebiliyoruz, yavaş yavaş içimize işletiliyor ve görüşlerimizi, tutumlarımızı ataerkil yapıya uygun hale getiriyorlar. Bunun için çevremizi bilinçlendirmeliyiz, herkesin farkında olması imkânsız olsa da bir iki kişinin bilinçlenmesi bile toplumda farklı şekilde düşünmeye yardımcı olacaktır.

5 Aralık 2010

Her zaman iletişimden yana oldum.
Aksi gibi, iletişimsizliği sevenler içinde
Nefes alamaz oluyorum...
Dinlemek beni yorsa da
Konuşmak aynı dilden olmasa da
Bu ikisi her derde deva

f şıkkı

sevgili soru bankam
test şıklarına
bi de benim bulduğum yanıtları koysan
yanlış yaptığıma
belki o zaman sevinirim :)

3 Aralık 2010

Love in the East

Doğu'yla Batı arasındaki ayrım, Europa'nın boğa tarafından kaçırılışı kadar eskidir.

bazlama pizza, pizza ise gülen yüz oldu

Keyfim yerinde olmadığında mutfakta yaşadığımın farkındadır herkes, millet buluşlar yaparak topluma faydalı olur, bense yemekler yaparak anneme faydalı oluyorum. yani heralde, annem benim üzgün olmamı tek bu yüzden isteyebilir, evde başkası onun yerine yemek yaptığı için. Mutsuzluğumun derecesi ne kadar fazlaysa zamanım o kadar çok mutfakta geçmekte. Bugün misal, ders çalışma haricinde mutfakta değişik pratik şeyler yaptım, buzdolabından kaşar, zeytin, sosis, ketçap, salça ve ana maddemiz bazlamayı çıkardım. kekik, karabiber ve naneyi de aldım, sağolsunlar hep bana eşlik eder bu üçlü baharat. Neyse bazlama bana yumoş yumoş bakarken dedimki bu kadar yumoşluk ve beyazlık sana yakışmıyor azcık sert, ateşli, ve esmer olman gerek, biraz da zorlukları görmelisin diye eninden ikiye böldüm, 2 parçaya ayrıldı, iç yüzlerine bir kapta hazırladığım salça, ketcap karabiber, nane, kekik,tuzu boca ettim bunlar sulansın aralarında kaynaşsınlar diye de su da ekledim, çırptıktan sonra iki bazlama hamurunun yüzeyine döktüm, kasar rendeledim, biber domates ve zeytini ufak ufak yaptıktan sonra üzerine dağıttım, sonra gene rende kaşar ve sosis, sosislerden klasik göz ve gülen yüz yaptım...
15 dakikalığına onu ilk pişeceği yuvasına götürdüm, 15 dakika orada kalıp, hamurumuz kıtırlasıp kaşarlar eriyene kadar kaldıktan sonra ikinci yuvasına alıcaktım onu.. ama çok sıcaktı, azcık soğuduktan sonra şeftali çayımı hazırlarken, tam yemelik olunca ikinci ve ebedi evine girdi, oh valla harika olmuştu, iyiki yapmışım :))
Celladına aşık olmak dendiğini duydum bugün,
Doğru kim olmadı ki

herhangi bir mekana aitlik

...ben ile öteki arasındaki farkın inşası, büyük ölçüde bura ile ora arasındaki farkın inşasıyla başa baş gider. Diğerleri diye görmeye alışkın olduğumuz gecekondu mahalleleri, kırsal kesim, en kuzey, en güney, ücra kesim, doğuda bir semt bizler için ötekidir ve hep oradır. Ben ve bura kavramları nadir kullanılılr.
Mekansallık da burada önem kazanır, kendimizi anlatan, bizi ele veren nerde yaşadığımızdır, farklı yere aitmişiz gibi göstersekte kendimizi nereye aitsek bunu belli ederiz, görmediğimiz ya da özelliğini bilmediğimiz yerin havasını taşımak istemek insanın içindedir, misal Parisien olma havaları ya da İstanbul kadını olmak, içimizde vardır. Ama biz ait olduğumuz yerden izler taşırız, ve kimse bunu sorgulayamaz ya da beğenmiyorum deme lüksüne sahip değildir. İnsan yaşadığı yer gibidir.

2 Aralık 2010

iktisat ve maliye
satır aralarınnda bir çok soru işareti
 :(

çikolata görünümlü çikolin

Mabelin de tadı değişmiş artık

1 Aralık 2010

Sevdiğim eşlik edeceğine
Yalnızlık izler beni bir adım geride
Ellerim cebimde ısınırken, yüreğim kaynar
 Etraf kalabalık, kar kokusu havada
Dalarım güzel günlerin hayaline
Yetişemez gölge kalır iyice arkada
ben aşık olduğum ona,onun adını bile bilmezken :(

Etiketler

göbek eritme (3) candan erçetin (2) kanarya (2) temizliği (2) tubun faydaları (2) 19 (1) 1970 (1) 200 tane gezegeniniz varmış gibi yaşıyorsun ancak yalnızca bir dünyamız var (1) 35 ölü (1) A1 (1) AGİT (1) Affrican Commission (1) Afrika Şartı (1) Madde 19 vatandaşlıktan çıkarılma (1) Mahkeme (1) Mariami Abduselişi (1) O beni “Herhalde” sevmiş. (1) Women's Rights (1) acıtıyor (1) adım google'da çıkmasın (1) algı gerçektir (1) altın (1) altınları (1) amniyo sentez (1) amniyosentez (1) ankara (1) arama motoru (1) asma (1) auto erotic asphixication (1) ayak (1) ayak temizliği (1) azınlık hakları (1) ağlamak (1) ağız kokusunu önlemek (1) babet yara yaptı (1) bahar (1) baklava (1) bakım (1) balböceği (1) barış manço (1) batı trakya türkleri (1) bel kemeri (1) brokoli salatası (1) brugge porselen (1) brütüs (1) bulantı (1) buzdan müze. (1) böğürtlenimsi (1) can dündar (1) caught in the middle (1) cemal süreya.. (1) depeche mode (1) deprem (1) dirsek bakımı (1) diş eti (1) diş ipi (1) diş sağlığı (1) dondurma (1) dondurucu soğuk (1) downsendromu (1) düğün davetleri (1) el ayak bakımı (1) el kuruluğu (1) el nemlendiricisi (1) elma (1) elmalı cevizli puding (1) fahri (1) forum (1) foça (1) free love (1) funda arar (1) geceler. (1) genetik hastalıklar (1) genç (1) godotyu beklerken (1) google (1) gögüs (1) gökçe (1) güney afrika (1) güneşli bir sabah (1) hakikat komisyonu (1) havilland krem (1) hepatit b (1) hitler (1) hocam (1) hz.muhammet (1) iktisat (1) ileri yaştaki kadınlar (1) ipuçları (1) ishal (1) istanbul (1) isviçre (1) italy (1) jane eyre (1) jinekoloji (1) jooble (1) jooble-tr.com/ (1) joseph (1) julide ateş (1) kadınlar için şınav (1) kafes temizliği (1) kanser riski (1) karartma günleri (1) karpuz çekirdeği (1) karsı dağların heybetinden mi gireyim?? (1) karın düzleştirme (1) kavun (1) kazaklı tüy =) (1) kilo almak (1) kissing you goodbye (1) konular (1) kpss (1) kuklagiller... (1) kusma (1) kuyumcu (1) külah (1) külah pasta (1) kırmızı turp (1) kızgın güneş (1) lavanta (1) lavanta çayı (1) leperuj (1) leyla ile mecnun (1) mekik (1) mengele (1) muhabbet kuşu (1) muhabbet kuşu bakımı (1) muhabbet kuşu banyo (1) muz sesleri (1) nara (1) nedensiz (1) nelson mandela (1) oldies (1) pamela anderson (1) patatesli börek (1) patatesli peynirli börek (1) patos (1) pervasız (1) peygamber efendimiz (1) peynir (1) phokaia (1) plastik su şişeleri (1) porselen bebek (1) poselen bebek (1) push up (1) rafet el roman nerdesin (1) roboski (1) sarı lira (1) sayesinde (1) sende mi brütüs (1) senede bir gün (1) sivrisinek (1) sivrisinek kovar (1) soframız (1) sor dağılımı (1) sosyal (1) soğan (1) star tv (1) storia di un tale (1) su (1) suluk (1) sus küçüğüm söz büyüğün (su küçüğün söz büyüğün (1) süt (1) sınav nasıl çekilir (1) sırt yağı eritme (1) tam buğday ekmeği ve faydaları (1) ters mekik (1) the gummy bear (1) the pierces (1) tooner dolls (1) torba (1) trt haber (1) tuttu fırlattı (1) tüylenmiş kazak (1) uludere (1) under the tuscan sun (1) uygun ayakkabı seçmek (1) vasiyet (1) yalnızlık 2013 (1) yalnızlık kalbimin ilelebet sahibi (1) yaz salatası (1) yağ yakan besinler (1) yağ yakma (1) yeni logo star tv (1) yeşillik (1) yorgun (1) yorulmadan zayıflama (1) yumurta (1) yüzünden.. (1) zayıflamak (1) zeybek vs yunanistan davası (1) çanta (1) çat pat deil sular seller gibi (1) çıtır börek (1) çığlık (1) ölüm orgazmı (1) öteki kadın (1) özel geceler çin (1) üniversite (1) şınav (1)