BATI TRAKYA’DA TÜRK VE MÜSLÜMAN AZINLIKLAR
VE
VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILMA MESELESİ
2011-Ankara
Giriş:
Batı Trakya, Yunanistan'ın kuzeydoğusunda bir bölge olup statüsü 1923 Lozan Antlaşmasıyla belirlenmiş ve buradaki azınlığın tüm hakları garanti altına alınmıştır. Lozan Antlaşmasının Azınlıkların korunması bölümünde 37. maddeden 45. maddeye kadar olan hükümler Yunanistan sınırları içinde bulunun azınlıklara insanca yaşama hakkı garanti etmektedir. Fakat Yunanistan, Lozan Antlaşması'nı görmezden gelip insanlık dışı birçok baskı uygulamaktadır. Yunanistan'da Türk azınlığın olmadığını ancak mevcut azınlığa da baskı yapmadıklarını söyleyerek oradaki Türk ve Müslüman azınlığı yok saymaktadır.
Yunanistan (1981) uzun süredir Avrupa Birliği üyesi olmasına ve temel insan hakları ile ilgili sözleşmelere taraf olmasına rağmen ne yazık ki Batı Trakya Müslüman Türk azınlığını tanımayı göz ardı etmektedir. 1988 yılında hükümet sözcüsü Rumbatis şaşırtıcı açıklamalar yapmıştır. Batı Trakyalı Türklerin azınlık olmadığını, Batı Trakya'da yaşayan Müslüman azınlığın dini ve siyasi hürriyetlerden tamamıyla eşit olarak faydalandıklarını ifade etmiştir. Ancak, Birleşmiş Milletler'in Cenevre'deki arşivlerinde bulunan 1925 yılında çıkarılan belgenin başlığında Minorite de race Turque en Thrace Occidental-Batı Trakya'daki Türk soyundan Gelen Azınlık yazılmıştır[1]. Bu rapor Yunanlılar tarafından hazırlanmıştır. Ancak, 1988 yılında Batı Trakya Türkleri kendilerini inkâr eden hükümete karşı varlıklarını ispat etmek için sokağa dökülmüşlerdir. Gümülcine’de kitle halinde yürüyüş yapılmıştır. Genel olarak, her ne kadar Lozan Antlaşmasıyla ve diğer uluslararası örgütlerin yayınladığı raporlarda, sözleşmelerde azınlıkların statüsü belirlenmiş olsa dahi, Batı Trakya’daki azınlıklar hakları ihlali halen kanayan bir yaradır. Lozan Antlaşması başta olmak üzere, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Helsinki Nihai Senedi, AGIK Sonuç Belgesi, Avrupa Topluluğu, ırk ayrımına karşı olan birçok sözleşmeye Yunanistan taraf olduğu için Batı Trakya Türkleri bu sözleşmelerin sağladığı tüm olanaklardan faydalanma hakkına ve hürriyetine sahiptir.
Azınlık tanımı:
Azınlık grubunun varlığından söz edebilmek için bazı temel özelliklerin olması gerekir. Baskın Oran’ın Türk- Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu adlı kitabında şöyle gruplandırılmıştır: birinci olarak, azınlık gruptan söz etmek için toplumun çoğunluğunu oluşturan gruplardan farklı olan ve onlardan ırk, din ve dil gibi noktalarda ayrılan bir grubun varlığı olması gerekmektedir. İkinci olarak, sayıca az olan gruplar azınlık sayılabilir. Fakat bu sayıca az olanların gelenek ve görenekleri, kendi özelliklerini birlikteyken koruyabilecek bir sayıda olmalıdırlar. Üçüncü olarak, ülkenin yurttaşı olan kişiler azınlık kavramına girebilirler. Yabancı ve azınlık kavramlarını karıştırmamak gerekir.[2] Kitapta verilen örnek, başka ülkede çalışan işçilerin azınlık olmadığı onların yabancı olarak nitelendirildiğini belirtir. Dördüncü olarak ise, bu ülke yurttaşlarının devletlerine sadakatle bağlı olmaları gerekip, ayrılarak başka devlet kurma amacı gütmemeleri gerekmektedir. Unutulmaması gereken bir başka unsur da, azınlığın kendini azınlık olarak görmemesinin de yetmeyeceği, çoğunluğun da onu öyle görüp buna uygun davranması gerektiği bilinmelidir.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 27. Maddesine bakıldığında Azınlıkların korunmasına dair hüküm bulunmaktadır. Bu hükümde, etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir devlette, böyle bir azınlığa mensup bulunan kişiler grubun diğer üyeleri ile birlikte toplu olarak kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadeti etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenmez şeklindedir.
Günümüzde genelde kabul gören azınlık tanımı ise 1978 yılında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun Ayrımcılığın önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu Raportörü Francesco Capotorti tarafından yapılmıştır.[3] Capotorti’nin “Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına Dair Çalışma” başlıklı raporunda, azınlık kavramını üç unsura dayandırmıştır:
1.Bir devletin nüfusunun geri kalanından farklı etnik, dinsel veya dilsel özellikler taşıyan bir grubun varlığı; bu grubun nüfusun bütünü içinde sayıca az olması, sayısal azlığı nitelendiren grubun egemen olmayan konumu ve grup üyelerinin devletle vatandaşlık bağı;
2.Bu objektif ölçütlere uyan grup mensuplarının kendilerine özgü özelliklerini/kimliklerini koruma isteği. [4]
Azınlıkların hakları da o ülkenin asıl vatandaşları gibi olmalıdır. Dil, din, ırk, cinsiyet gibi herhangi bir ayrım yapılmaksızın o ülkede yaşayan her bireyin en temel düzeyde aynı şartlar altında insan hakları korunarak yaşamaları gerekmektedir.
Vatandaşlık ve Uyrukluk:
Vatandaşlık bireye devlet tarafından verilir. Vatandaş, bir devleti meydana getiren hakların üyesi olan kişidir, vatandaşlık da ona verilir. Devletler, vatandaşlığın kazanılmasını ya da çıkarılmasını kendileri düzenler. Uyrukluk ise bireyin bir devlete hukuken bağlılığı anlamına gelir. Uyrukluk tanımı için 1 Mart 2000 yılında yürürlüğe giren Avrupa Uyrukluk Sözleşmesine bakıldığında, madde 2 Tanımlar başlığı altında uyrukluğun” (vatandaşlığın) “kişiyle devlet arasındaki hukuksal bağı ifade ettiği ve kişinin etnik kökenini göstermediği” ifade edilmiştir. Vatandaşlıktan çıkarılma içinse, madde 7’de şöyle belirtilmiştir: gönüllü olarak başka bir uyrukluğun kazanılması, taraf devlet uyrukluğunun hileli bir şekilde kazanılmış olması, yabancı devletin silah kuvvetlerinde gönüllü hizmet edilmiş olması, taraf devletin hayati çıkarlarına zarar vermesi durumlarında uyrukluğun hukuken veya taraf devlet inisiyatifiyle kaybı söz konusudur. Vatandaşlıktan çıkarılmış kişiler için heimatlos tanımı kullanılır. Heimatlos Almanca bir kelimedir, ilk olarak kayıtlara bu kelime Nazi Almanyası’nda farklı kökene mensup devlet memurları görevden alındığında geçer. 1933-1945 yılları arasında birçok Yahudi asıllı Alman vatandaşı olan bilim adamları, sanatçı, tanınmış insanlar Alman vatandaşlığından çıkarılıp pasaportlarına heimatlos diye not düşülmüştür[5]. Daha da derine inip anlamını incelemek gerekirse, heimat: anayurt, loss ise dışında anlamındadır. Anayurtsuz anlamı çıkmaktadır.
Yunan Vatandaşlık Kanunu’nda Türkçedeki vatandaşlık kavramı yerine asıllılık, köken kavramı uygun görülüp kullanılmakta olup ırkçı bir anlayışa sahiptir.[6] Asıllılık kavramı da uyrukluk kavramından ayrılmaktadır. Dr. Turgay Cin’in makalesinde Asıllık kavramının ulus-millet kavramı ile ilgili olduğunu, uyrukluk kavramının ise devletle alakalı olduğunu belirtir.[7] Asıllılık derken, doğumla kazanılan hak ve sorumluluklar, köken vurgulanmaktayken, uyrukluk da ise doğumdan sonar hak ve sorumlulukların kazanılmasını ifade eder. Yani, sonradan kazanılan haklar uyrukluk kavramı içinde olup devletle ilgilidir. Basit bir örnek olarak, Afrika kıtasında olan Ruandalı bir insan Yunanistan’da Yunana uyruğu kazanabilmekteyken Yunana asıllılığını kazanamazlar. Uyrukluk sonradan kazanıldığı için, vatandaş uyrukluktan çıkarılabilir yahut kazanabilir ama asıllılık için böyle bir şey mümkün değildir. Köken doğumla birlikte hak ve sorumluluk kazandırdığı için hiçbir zaman terk edilemez ve yok edilemez.
Yunan Vatandaşlık Kanunu 1955 yılında kabul edilmiştir. 19. maddesini yazmak gerekirse, etnik kökeni Yunan olmayan bir kişi, geri dönme niyeti olmadan Yunanistan’ı terk ederse, Yunan vatandaşlığından çıkartılabilir. Yunan milliyetçiliğinin vurgulanması oldukça açıktır.[8] Bu vatandaşlık yasası, 1988 yılında yürürlükten kaldırılır. 1975 yılında Yeni Yunan Anayasası kabul edilir. Burada madde 4.3’te: Yunan vatandaşlığının kaybettirilmesi, ancak başka bir vatandaşlığın isteğe bağlı olarak kazanılması veya yabancı bir ülkede, ulusal çıkarlara aykırı bir hizmet düzenlenmesi halinde, kanunlarla daha ayrıntılı olarak belirtilen şartlar altında ve yöntemlerle mümkündür. Burada üstü kapalı bir anlam olup, gene vatandaşlıktan çıkarılmaya çıkan bir yol olduğu anlaşılmaktadır. Tekrar dönmemek üzere Yunanistan toprağını terk eden yabancı ırklı Yunan vatandaşlığından çıkarılabilir. Bunlar hakkında İçişleri Bakanlığı tarafından Vatandaşlık Konseyi’nin hem fikir olmasıyla karar verilir.[9]Fakat birkaç madde daha yazmak gerekirse, madde 5.1’de herkes serbestçe kişiliğini geliştirme ve ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi hayatına katılma 5.2’de ise, Herkes milliyet, ırk veya dil, din ve siyasi inanç farkı gözetmeksizin hayat, şeref ve özgürlüğünün tam olarak korunması hakkına sahiptir. Anayasada bu hükümlerce ayrımcılık, baskının olmaması gerekirken bu maddelerin Türk azınlığa uygulanmadığı bilinmektedir.
AGIK’ Viyana izleme konferansı sonucu, Yunanistan’ın da dâhil olduğu 1986-1989 yılları arasındaki belgede açıkça Yunanistan’ın Türk azınlığa karşı yükümlükleri belirtilmiştir. 18. Madde bakıldığında, katılan devletler toprakları üzerindeki azınlıklara mensup şahısların, insan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasını sağlamak üzere, gerekli tüm yasal, idari, yargısal ve diğer önlemleri alacaklar ve bağlı oldukları ilgili uluslar arası anlaşmaları uygulayacaklardır. Söz konusu şahıslara karşı herhangi bir ayrımcı muameleden kaçınacaklardır. Devamında ise: katılan devletler, ülkelerindeki azınlıkları, etnik, kültürel ve din kimliklerinin geliştirilmesi için gerekli şartları koruyacaklar ve yaratacaklardır. Her ülke sınırları içinde dolaşım ve oturma özgürlüğü bulunduğu, herkesin kendi ülkesi dâhil, herhangi bir ülkeden ayrılma ve kendi ülkesine dönme hakkına saygı gösterileceği belirtilmiştir.
Sosyal Baskılar:
Batı Trakya Türklerine yapılan sosyal baskıların başında, azınlığın Türkiye'ye göç etmelerini istemeleridir. Azınlık Türkiye'ye iki yoldan gelmektedir. Birincisi, antlaşmalara dayanan kanuni yol diğeri ise ilticadır. Maalesef ülkemize gelenlerin çoğu ikinci yolu seçen mültecilerdir. 1934-1960 yılları arasında resmi olarak Türkiye'ye gelen 23.780 göçmene karşılık mültecilerin sayısı bu sayının 2 katıdır.[10] Türkiye'ye para ödenerek gelmektedir, Yunan hükümeti bu tip şebekelere göz yummaktadır. Şebekeler asıl parayı göz yumduğu insan başına Yunan makamlarından almaktadır.
Tüm Batı Trakya Türklerine azınlığın göç etmesini sağlamak için pasaportlara yalnızca çıkış izni verilmekte ve vatandaşları olduğu Yunanistan'a tekrar geri dönenlere giriş izni verilmemektedir. Resmi pasaportla yurtdışına çıkanlar ülkeye döndüklerinde vatandaşlıktan silindiniz denilerek ülkeye alınmamaktadır.[11] Uluslararası ehliyete, profesyonel ağır vasıta ehliyetine sahip olan 40 tonluk kamyonları bile kullanabilme izni verilen Gümülcineli Mustafa Mustafa'ya yıllardır ehliyet verilmemektedir. Lozan Antlaşması Madde 8, b fıkrasına göre; Yunanistan bütün vatandaşlara uygulanan serbestçe seyahat ve göç etme hakkından Müslüman Türk azınlığın da faydalandıracağını taahhüt eder. Ama uygulaması olmamıştır.
Başka bir örnek vermek gerekirse, 19 Mayıs 1985 tarihli Rizospastis Gazetesi'nde yayımlanan bir haberde Gümülcine'nin Porpi Köyü'nde yaşayan Halil ve Raife Şükrü İstanbul'da eğitim gören oğullarını ziyarete gitmişlerdir. Ancak, Yunanistan'a döndüklerinde havaalanında Yunan makamları onları alıkoymuştur.[12]Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 4 numaralı protokolün 3 maddesinde ise kimse yurttaşı olduğu devletin ülkesine girme hakkından mahrum bırakılamaz. 1980'lı yıllarda pasaport sorunu yeniden gündeme gelmiştir. Okuma yazma bilmeyenlerin pasaportlarındaki Dönüş dâhil birden fazla çıkış için geçerlidir ibaresinde dönüş dâhil kelimeleri karalanmış olarak verilmektedir. Bu durumun farkında olmayan okuma yazma bilmeyen ya da yaşça büyük olanlar madde 19'u gerekçe göstererek Yunanistan'a geri girememektedirler.[13]Yunan Anayasası Kişisel ve Toplumsal Haklar bölümü madde 4'te Bütün Yunanlıların yasa önünde eşit olduğu vurgulanmaktadır. Fakat birçok azınlık mahallesinde yaşam koşulları oldukça kötüdür.
Lozan Barış Antlaşmasında Batı Trakya Türklerinin Hukuki Durumu:
(24 Temmuz 1923)
Antlaşma’da Siyasi Hükümler başlığı altında Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıkların statüsünü belirleyen hükümler bulunmaktadır. 37. - 44. Maddelerden sonraki 45. Maddede ise Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan’ca da, kendi ülkesinde bulunan azınlıklara tanınmıştır hükmü vardır.[14] 45. Madde ile Batı Trakya Türkleri için özel azınlık koruma rejimi ortaya çıkmıştır.[15]
Lozan Barış Antlaşması'nın Siyasi Hükümler adını taşıyan kısımda Azınlıkların Korunması bölümünde Batı Trakya Türklerini ilgilendiren hükümler şöyledir:
37. maddeye göre Yunanistan, hükümleri temel yasa olara tanımlayacak ve hiçbir metin ve resmi işlemin bununla çelişmesine izin vermeyecektir. Madde 38'e göre, hiçbir ayrım yapılmaksızın herkesin hayat ve özgürlüğü korunacak, herkes dinini özgürce yaşayabilecek, uygulayabilecek, dolaşım ve göç etme özgürlüğüne sahip olacaktır.Bu 38. Maddede negatif azınlık hakları getirilmiştir, çoğunluk gruplarla eşit muamelede tutulması gerektiği ifade edilmiştir. 39. maddeye göre Müslümanlar tüm medeni ve siyasi haklardan yararlanacak, yasa önünde eşit olacak özellikle kamu hizmetine girmede ve yükseltilmede engel oluşturmayacaktır.
Madde 40’ta giderlerini kendileri karşılamak üzere Müslümanların okul, hayır kurumu, vakıf gibi kurumlar kurmakta, onları denetlemekte ve dinsel törenlerini yapmakta özgür olduklarını belirtir.
Madde 41’de anadilde eğitim alabileceklerini belirtmiştir. Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerde, bu tür istekleri için kamu bütçesinden pay alma hakkına sahip olduklarını belirtir.
Madde 42 için, aile hukukuna dair sorun ve çözümlerde azınlığın kendi geleneklerine uygun biçimde çözülmesi belirtilmiştir. Din ve vakıf kuruluşlarına kolaylık sağlama kararı alınmıştır denilebilir.
Madde 43’te Müslümanların inançlarına aykırı harekette bulunmaya zorlanamayacakları ve bu inançları yüzünden baskı altında tutulamayacakları ifade edilmiştir.
44. madde de Türkiye’nin yükümlülüğünü uluslararası nitelikte saymış olup Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altına almıştır.
AGİT’in azınlık tanımları ve Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı:
Azınlık antlaşmalarının en temel amacı ayrılmaları azaltmak ve hayatı azınlıklarla hoşgörülü bir şekilde birlikte yaşatmaktır. Devletlerin homojenleştirme ya da asimilasyon politikaları sonucu azınlık hakları hep kanayan bir yara olmuştur. Barışçı bir istikrar için gereken en önemli unsurlardan biri azınlık haklarının korunmasıdır. AGİT bünyesinde azınlık hakları en kapsamlı şekilde Kopenhag Belgesi’nde düzenlenmiştir. 11 maddelik azınlıklarla ilgili bölümde bazı yeni düzenlemelerde vardır. Örneğin, madde 32’de ulusal bir azınlığa mensubiyet, bir insanın kendi kararına bağlı olan şahsi işidir ve böyle bir karar onun herhangi bir zarara uğramasına neden olmaz" şeklindedir[16]
32. maddede, kişinin azınlık olmasını ya da çoğunluk içinde sayılmasını bireysel bir
tercih olarak kabul etmektedir. AGİT bünyesinde yapılan bütün düzenlemelerde
azınlıklar, ulusal azınlık olarak nitelenmektedir. Azınlık sorunları ile ilgili
AGİT biriminin adı Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliğidir.
Helsinki Nihai Senedinde ulusal azınlıklar kavramını tanımlamaya yönelik herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Fakat Nihai Senedi’ni en önemli kılan unsur kendi kaderini tayin hakkı hükmüdür. Buna göre; devletlerden, halkların eşit haklara sahip olmasını ve kaderlerini kendileri belirlemelerine saygı gösterilmesi gerektiğini vurgular. Üzerinde düşünüldüğünde, halkların iç ya da dış konularda kendi konumlarını baskı altında kalmadan belirlenmesidir.
Helsinki Sonuç Belgesinde var olan temel ilkeleri saymak gerekirse, egemen eşitlik, sınırların dokunulmazlığı, kuvvet kullanmama, içişlerine karışmama, uyuşmazlıkların barışçıl çözümü, ülkesel bütünlük, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı, halkların hak eşitliği-self determinasyon hakkı, devletlerarasında işbirliği ve uluslararası hukuk yükümlülüklerinin iyi niyetle yerine getirilmesine ilişkindir.[17] AGİT bunları temel ilke olarak kabul etmektedir.
AGİT’in izleme toplantılarında tüm üye devletlerin katılımıyla, amaçlara uygun hareket edilip edilmediği raporlanmaktadır, yani AGİK’in hedefleri doğrultusunda, eksiklikleri fark etme, tamamlama görevi görmektedir. AGİT’in belgelerini imzalayan devletlerin bunların sözleşme olmadığını, bağlayıcı olmadığını bilmektedirler yani sadece uyarı, niyet niteliğindedir. AGİT belgeleri, devletler için uluslar arası sözleşmeler gibi yükümlülük, sorumluluk ya da hak doğurmamaktadır. Ancak oldukça önemli bir referanstır.
Azınlıklar Yüksek Komiserliği ile ilgili bilgi sunmak gerekirse, bu mekanizma ulusal azınlıklardan kaynaklanan bazı sıkıntıları azaltmak amaçlı olup katılımcı devletlerarasındaki barış, istikrar ve huzuru korumaya yöneliktir. Mekanizmayı öne çıkaran unsurlar, erken uyarı ve erken eylem sistemidir. Burada, problemin olduğu devleti ziyaret etme, sorunlu kişi ya da gruplarla görüşme temel alınmıştır. Bu tür ziyaretlerde, diyalog ve güven oluşması çok mühimdir. Erken eylem de ise, çatışma çıkmadan arabulucu bir görev üstlenmektir. Kararları yaptırıma tabi olmayıp sadece tavsiye niteliğindedir. Yalnız, terörle ilgili olan azınlık meseleleri bunun dışındadır. Ulusal Azınlık Komiserliği, Doğu Bloğu ülkelerinde olan sorunlarla ilgilenmiştir. (Örn: Arnavutluk, Hırvatistan, Slovakya, Estonya..)
2002 yılından sonra, Batı Trakya azınlığı AGİT’in İnsani Boyut Konferansları’na aktif olarak katılmış ve Yunanistan’ın baskılarını, sözleşmeleri ihlal ettiğini vurgulamıştır. Örnek olarak, Eylül 2005 tarihinde Varşova’da yapılan İnsani Boyut Konferansı’nda Batı Trakya Türk azınlığı temsilcileri Yunanistan’ın Kopenhag Dokümanı’ndaki hükümlere uyup uymadığını gözden geçirilmesini ve incelenmesini talep etmiş ve taraf olduğu uluslararası metinlere uyması ve uygulaması gerektiğini vurgulamıştır.[18]
Yunan Vatandaşlık Kanunu, Vatandaşlığın Kazanılması ve Vatandaşlıktan Çıkarılma:
01.06.2011 tarihinde Batı Trakya’ya özgü bir haber sitesinde yayınlanan haberde Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu’nun 1955 tarihli Yunan Vatandaşlık Kanunu’nun 19. Maddesi ile vatandaşlıktan çıkarılan yaklaşık 60 bin Batı Trakya Türk’ün sesini duyurmak ve uluslararası ortamda bu soruna dikkat çekmek istediği belirtilmiştir. 19. Madde nedeni ile vatandaşlıktan çıkarılan, bugün vatansız veya başka bir ülkenin vatandaşlığını almak zorunda bırakılan Batı Trakya Türklerinin durumunu Avrupa Birliği düzeyinde gündeme getirmeye hazırlandığı ise haberin bir diğer cümlesidir. 19. Madde’yi yazmadan önce, belirtilmesi gereken şey; 1955 yılından 1998 yılına kadar yürürlülükte olan bu madde geriye yürümediği için binlerce Batı Trakyalı, soyca Türk ve dince Müslüman olan Yunan vatandaşları, birçok sosyal ve siyasi haklardan mahrum bırakılmıştır. Avrupa İnsan Hakları mahkemesine vatandaşlıktan çıkarılma şikâyetiyle gidenlerin çoğunda Yunanistan suçlu bulunmaktadır. Bireysel olarak AİHM’ye başvuran Bedriye Zeybek bunlar için de en önemli örnektir. Bedriye Zeybek, Batı Trakya’da İskeçe’de yaşamaktadır. Eşi Yunan vatandaşı olan Hüseyin Zeybek’ten 4 evladı olmuştur. Yunan yasalarına göre dört çocuğu olan aileler büyük aile sayılmaktadır. Büyük aile oldukları için ödenecek olan yaşam boyu para yardımı başvurusu da reddedilmiştir. Bu sebeple Yunanistan’ı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde mülkiyetin korunmasını konu alan maddeye dayanarak şikâyet etmiştir. Yunanistan, mülkiyetin korunması ve ayrımcılıktan uzak durma ilkesini ihlal etmiştir.[19]
Sonrasında, Bedriye Zeybek ailesi ile birlikte Türkiye’de bulunan ailesini ziyaret ettiği için 1984 tarihinde Yunan İçişleri Bakanlığı tarafından vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Yunana vatandaşlık kanunun 19. Maddesi ile vatandaşlıktan çıkarılan Zeybek’in bu kararın hatalı olup olmadığının incelenmesi için temyiz yoluna başvurması kararı reddedilmiştir.[20] 1999 yılında tekrar vatandaşlığa alınma için başvuran aile için tekrar sorunlar oluştu. 1998 yılında Vatandaşlık Kanunu yürürlükten kaldırıldığı zaman, Zeybek ailesi tekrar büyük aile oldukları için yaşam boyu ödenmesi gereken para yardımı için başvurdu ancak evlatlarının hiçbirinin Yunan vatandaşı olmadığı gerekçesiyle reddedildi. 1996 yılında, Anayasa’da belirtilenlere göre sadece Yunan ulusunun korunması ve yardım edilmesi ile ilgili olduğu ve Yunanistan’da yaşayan yabancı aileleri kapsamadığı kararın varıldı. Bedriye Zeybek dördüncü çocuğu olan İlkay Zeybek ile büyük aile statüsü kazanmış olurken Yunana asıllı ailelerin tam tersine Zeybek ailesine Yunana vatandaşlığı tüm haklarıyla beraber geri verilmemiştir. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vatandaşlıktan çıkarılma hiç olmamış gibi davranılması gerektiğini, Zeybek ailesinde Bedriye zeybek’in büyük ailenin annesi olması durumundan dolayı tanınan tüm haklara haiz olması gerektiğini belirtmiştir. Bunlara ek olarak, AİHM, Yunanistan Yüksek İdari Mahkemesinin milli köken kriterinin önemseyip Yunan ulusunu koruma, onlara yardım etmek ve Yunana ulusunu teşvik etme ihtiyacı hükmünde karar vermesini şaşırtıcı bulmuştur. Açıkça ırk ayrımına dayanan ve Yunan Anayasası'nın bu maddesi Türk asıllı nüfusun azaltılmasında araç olarak kullanılmaktadır.
Belirtmek gerekirse, Batı Trakya Türklerinin Yunanistan’da yaşadığı kimlik sorunu yalnızca azınlık tarafça değil, birçok uluslararası örgüt tarafından da fark edilmiştir. Başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Uluslararası İnsan Hakları Helsinki İzleme Komitesi, Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası örgütler Yunanistan’ı bu mesele için uzlaşmaya çağırmaktadır. Türk adı taşıyan dernekler (İskeçe Türk Birliği, Gümülcine Türk Gençler Birliği, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği) kapalı tutulmaktadır. Türk kelimesinden öte azınlık kelimesinden bile hoşnut değillerdir. Yunan vatandaşlık yasasındaki düzenlemeler rağmen Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığın toplumsal, siyasal ve kişisel alanlarda Yunan asıllı halka eşit olmadığı oldukça açıktır.
(örn: 4. çocuk yapan Türk ve Müslüman aileye maaş bağlanmaması, zeybek davası) Vatandaşlıktan çıkarılma meselesine dair bir başka konu, 19. Maddenin adaletsizliğine ek olarak, alınan kararın mağdur azınlığa bildirilmemesidir. Eğitim, çalışma, aile ziyareti için Yunanistan’dan çıkış yapmış Batı Trakya Türkleri için vatandaşlıktan çıkarıldıklarını öğrenme gümrük kapılarında, Yunan devlet dairelerinde ya da konsolosluklarda olmaktadır. Daha da vahimi, yurttaşlıktan çıkarılmanın iptali için dava açanların karşılaştığı bir diğer sorunsa, 60 günlük idari dava açma süresini geçtikleri için dava açamamaktadırlar. Sırf bu yasa nedeniyle, büyük akrabalarını, Türkiye’deki yakınlarını görememiş birçok insan vardır. Veyahut bu korkuyla yurtdışına seyahat edemeyip, yurt dışına eğitim ve iş amaçlı çıkamamaktadırlar. Bu kişilerden bazıları Yunanistan’da yaşamakta ve çoğu sosyal refahtan uzak yaşamaktadırlar. Örneğin, ödedikleri emeklilik primlerinin karşılı olan emekli maaşlarını alamamakta ve sosyal hizmet olanaklarından tam ve eşit yararlanamamaktadırlar. Ayrıca, çalışabilir yaşa başmış Batı Trakyalı Türkler, statüleri nedeniyle ekonomik hayata katılımda zorluklarla karşılaşmaktadırlar.
Bir diğer örnek Besime Nurseloğlu’dur. Nurseloğlu’da 19. Maddeden dolayı 2006 yılında bir süre gözaltında tutulduktan sonra sınır dışı edilmiştir. Normalde, İzmit’te ikamet eden Yunan vatandaşı olan Nurseloğlu, pasaport ve kimlik yenileme işlemleri için gittiği Yunanistan’da bir süre sonra vatandaşlıktan çıkarılmış olduğu gerekçesiyle sınır dışı edilmiştir.[21] Batı Trakya doğumlu olan fakat Yunanistan vatandaşı olmadığı iddiasıyla uzaklaştırılmıştır.
Birleşmiş Milletler’in uygulama için Tavrı, Azınlık sorunlarından sorumlu Birleşmiş Miletler uzmanı Gay McDougal’ın Yunanistan ile ilgili raporlarında Atina yönetiminin azınlıklara karşı tutumu çağa uygun olmadığı belirtilmiştir ve yönetim azınlığı açıkça reddettiğini bundan vazgeçilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 2009 yılı Mart ayında ise, Amerika Birleşik Devletleri’nin İnsan Hakları Raporu’nda Yunan halkının Türk kökenli Yunanistan vatandaşı kimliğine karşı çıktıklarını, Türk kökenli tanımını tanımadıklarını sadece Yunanistan vatandaşını kabul ettiklerini belirtmiştir. İnsan haklarının, çok kültürcülüğün, demokrasinin, ilerlemenin, farklı kimliklere beslenen hoşgörünün beşiği olarak görülen Avrupa Birliği ülkesi Yunanistan’ın böyle uygulamalarla tanınması gerçekten şaşırtıcıdır. Kendilerini Türk olarak tanımlayanlara izin vermeyen yönetim, bu çevrelere çeşitli baskılar uygulamaktadır. Dernekleşme özgürlüğünün kısıtlanması, anadil de eğitim sorunu, 19. Madde ile vatandaşlıklarını kaybetme, müftülük sorunu gibi sıkıntılarla karşılaşan soyca Türk dince Müslüman Yunan vatandaşlarının yaşadıkları uluslar arası örgütler tarafından rapor edilmektedir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları komisyonunun 2009 raporunda Türk azınlıklara karşı izlediği baskıcı tutum nedeniyle Yunanistan’a karşı sert bir üslup sergilemiştir
Sonuç Yerine:
Yunanistan’ın Avrupa Birliği ülkesi olması ya da birçok uluslararası antlaşmalara üye olması Batı Trakya sorununu çözdüğü ya da uzlaşmacı olduğu anlamına gelmemelidir. Yasal düzenlemeleri görmezden gelip, Batı Trakya Türklerinin işini zorlaştırmaktadır. Ancak, Batı Trakya Türkleri daha bilinçli hale gelmiş, haklarını aramakta, örgütlenmekte ve uluslar arası boyutta sorunlarını yansıtabilmektedirler. Ayaklanma, protesto benzeri faaliyetler Batı Trakya’daki Türk ve Müslüman azınlıklar için bir bilinçlenme ya da güç gösterisi olsa da Yunan hükümeti bunları azınlığın aleyhine kullanmaktadır. Bunun yerine barışçıl, uzlaşmacı, uluslararası forum ve toplantılarda bu sıkıntılarını belirtmeleri daha makuldür.
Son olarak, Birleşmiş Milletler Evrensel Periyodik Gözlem[22] (Universal Periodic Review) Çalışma Grubu’nun Mayıs ayı Raporundan bahsetmek faydalı olacaktır. Bu çalışma grubu bir denetleme mekanizması olup 2206 yılında BM Genel Kurul kararı ile 192 üye ülkenin insan hakları alanında yaptıklarını, ilerlemelerini, teşviklerini ya da şikâyetlerini dört yılda bir incelemektedir.192 üye devletin insan hakları uygulamalarını 47 üye devlet incelemektedir. 2011 yılı içinde Yunanistan rapor hazırlamış olup, azınlıklar hakkında şunları belirtmiştir. Raporda azınlık olan grupların hakları bölümünde, Trakya’da Türk, Pomak ve Roma asıllı üç farklı Müslüman azınlık grubunu tanıdığını vurgulamaktadır. Her bir unsurun farklı konuşma diline ve kültürel geleneklere ve mirasa sahip olduğunu iddia eden Yunanistan, 1923 Lozan Barış Antlaşması ile resmi olarak tanıdığı bu azınlık ile ilgili politikasının Lozan Barış Antlaşması ile birlikte insan hakları normları ve Avrupa Birliği müktesebatı ile tam uyumlu olduğunu belirtiyor[23]. Sonrasında, eğitim, siyasi haklar, din özgürlüğü hakkında hiç bir kısıtlama yapmadıklarını ifade ederlerken, Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu ise Yunanistan’ın sadece olumlu yaptıklarını sunduğunu, Yunanistan tarafından çalışma grubuna sunulan rapor gerçekleri tam olarak yansıtmadığını belirtmiştir. Raporun, Batı Trakya Türklerini ilgilendiren kısmında ise tamamen öznel ve Yunan hükümeti yanlısı yorumlandığını ifade etmektedir. Var olan tek gerçek ise, bu raporun taslak olarak kaldığı ve yayınlamadığıdır.
[1] Batı Trakyalılar Derneği, (1987), Batı Trakya Azınlığı İnsan Hakları ve Belgeler, sf:18.
[2] Baskın Oran, (1991), Türk ve Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınevi, sf: 41-43.
[3] Baskın Oran, (1991), Türk ve Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınevi, sf: 43.
[4]Halil Kalabalık,(2009), İnsan Hakları Hukuku, Ankara: Seçkin Yayınları, s 274-275.
[5] Öğretim Görevlisi Yüksel İnan, Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Azınlık Haklarının Uluslararası Alanda Korunması Dersinde anlatmıştır.
[6] Turgay Cin, Yunan Vatandaşlık Yasası’na Göre Yunan Vatandaşlığı’nın Kazanılması,
http://web.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/DergiMiz5-2/PDF/cin1.pdf, erişim tarihi: 25.05.2011.
http://web.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/DergiMiz5-2/PDF/cin1.pdf, erişim tarihi: 25.05.2011.
[7] Turgay Cin, Yunan Vatandaşlık Yasası’na Göre Yunan Vatandaşlığı’nın Kazanılması, http://web.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/DergiMiz5-2/PDF/cin1.pdf, erişim tarihi: 25.05.2011.
[8] Batı Trakyalılar Derneği, (1987), Batı Trakya Azınlığı İnsan Hakları ve Belgeler, sf:39.
[9] Batı Trakyalılar Derneği, (1987), Batı Trakya Azınlığı İnsan Hakları ve Belgeler, sf:39.
[10] Cevat Geray, (1962),Türkiye'den ve Türkiye'ye Göçler veGöçmenlerin İskanı, Ankara, sf:11
[11] Batı Trakyalılar Derneği, (1987), Batı Trakya Azınlığı İnsan Hakları ve Belgeler, sf:32
[12] Batı Trakyalılar Derneği, (1987), Batı Trakya Azınlığı İnsan Hakları ve Belgeler, sf:39
[13] Halit Eren, (1997),Batı Trakya Türkleri, İstanbul: Yıldız Yayıncılık, sf:100.
[14] Baskın Oran, (1991), Türk ve Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınevi, sf:79.
[15] Baskın Oran, (1991), Türk ve Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınevi, sf: 79.
[16] Ayşe Füsun Arsava,(1993), Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarımn Uluslararası Belgeler ve Özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi ışığında Incelenmesi, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.
[17] Gökçen Alpkaya, (2000), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, İnsan Hakları İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, sf: 437.
[18] OSCE-OIHR ,Implementation Meeting on Human Dimension Issue, Consolidated Summary, Warsaw, 19-30 September 2005,http://www.osce.org/documents/odihr/2006/04/18648_en.pdf, erişim tarihi: 1.06.2011, s.118.
[19] ABhaber, Zeybek v. davasında AİHM, Yunanistan’ı suçlu buldu, (09 Temmuz 2009) http://www.abhaber.com/ozelhaber.php?id=3779, erişim tarihi:17.05.2011.
[20] ABhaber, Zeybek v. davasında AİHM, Yunanistan’ı suçlu buldu, (09 Temmuz 2009) http://www.abhaber.com/ozelhaber.php?id=3779, erişim tarihi:17.05.2011.
[21]Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu Haber Bülteni,(Ocak 2007) 19. Madde VatandaşlıkMağdurları, https://www.abttf.org/Bulten/bulten_tr_20_ara06.pdf, sf:6,erişim tarihi:05.06.2011.
[22] United Nations Human Rights, Universal Periodic Review - Greece http://www.ohchr.org/EN/HRBodies/UPR/PAGES/GRSession11.aspx, erişim tarihi:06.06.2011.
[23]Birlik Gazetesi, BMEvrensel Periyodik Gözlem Çalışma Grubu Yunanistan Ülke Raporunu Görüştü (20 Mayıs 2011),http://www.birlikgazetesi.info/index.php?option=com_content&view=article&id=3334:bm-evrensel-peryodk-goezlem-calima-grubu-yunanstan-uelke-raporunu-goeruetue&catid=34:haberler&Itemid=54, erişim tarihi: 06.06.2011.
1 yorum:
Heгe is mу blog - weight loss for women
Yorum Gönder