yılbasında ana yemek herkesin olduğu gibi bizim de fikstir. bu yıl da amcamlarla birlikte geçireceğimiz için yemek bölüşümü yaptık.. amcam ve eşi,çorba, ciğerli pilav ve hindiyi yapacak, sürpriz pasta bir de.. bizde annemle onlara sosisli rus salatası amerikan diyolla ya =)) ondan, kabak salatası ve çıtır bir börek, ve bir de tavuk yemeği yapacağız, ara sıcaklardan bazılarını biz hazırlıyoruz.. içecekleri de gençler getiricek =))
böyle paylaşımlı yapıldı mı hazırlandı mı çok daha tatlı oluyor yemek olun =) herkesin tatlı yorgunluğu ve mutluluğu birleşince sevgilerimiz çoğalıyor =)))
31 Aralık 2012
2013 hoşgelsinnn
2012 oldukça güzel geçti diyemem ama kötü de geçmedi, hep böyle umut ve beklentilerimin gerçekleşmesini beklemekle geçti desem hiç de yalan olmaz =)
bazı şeylere yeniden başladım, bazı seyleri devam ettirmeye çalıştım uğras verdim ama zorluklar yaşadım. kolay olmadı 2012 benim için.. çok mazeret yarattığım bir yıl oldu, bunu yıl yapmayacağıma söz veriyorum. çünkü insanın en büyük düşmanı gene kendisidir bu yüzden kendime zarar vermemek adına bu tür mazeretlerden vazgeçmek gerekiyor..
ve ben bu yıl çok agladım cidden en hızlı yaslanmayı bu yıl yasamışımdır
canım ailem en güzel moral kaynağım, yaşam sevincimdi.. onlarla geçirdiğim günler zaten en mutlu günlerim, Allah ayırmasın birbirimizi bozmasın, kimse bozmasın huzurumuzu. onları her şeyden çok seviyorum canım gerçekten canım ailem benim.
hala çok güzel hayallerim var, umarım teker teker gerçekleşecek hepsi =)
bazı şeylere yeniden başladım, bazı seyleri devam ettirmeye çalıştım uğras verdim ama zorluklar yaşadım. kolay olmadı 2012 benim için.. çok mazeret yarattığım bir yıl oldu, bunu yıl yapmayacağıma söz veriyorum. çünkü insanın en büyük düşmanı gene kendisidir bu yüzden kendime zarar vermemek adına bu tür mazeretlerden vazgeçmek gerekiyor..
ve ben bu yıl çok agladım cidden en hızlı yaslanmayı bu yıl yasamışımdır
canım ailem en güzel moral kaynağım, yaşam sevincimdi.. onlarla geçirdiğim günler zaten en mutlu günlerim, Allah ayırmasın birbirimizi bozmasın, kimse bozmasın huzurumuzu. onları her şeyden çok seviyorum canım gerçekten canım ailem benim.
hala çok güzel hayallerim var, umarım teker teker gerçekleşecek hepsi =)
26 Aralık 2012
hiç düşündünüz mü =)))
Mili piyango bileti almaya giderken kaza geçirip ölme ihtimalimiz piyango kazanma ihtimalimizden daha fazladır.
25 Aralık 2012
levent kırcanın dili
Levent Kırca, bizim nesil diye tabir edeceğim 80ler 90lar Olacak o kadar ile büyüdüğü için, levent kırca'nın dilinin bir hayli kemiksiz ve güldürürken düşündürmekte olduğunu pek iyi bilirdi. Ve zaten bunu sevdiğimiz için izlettirirdi kendisini...
Ama bazen bu sınırı aştığını bilmiyor mudur nedir, birçok sanatçının katıldığı bostancı gösteri merkezinde düzenlenen buluşmada levent kırca nın bir konuşması şok etkisi yarattı ..
Düzenlenen etkinliğe chp genel başkanı kılıçdaroğlu, yardımcısı, birçok milletvekili, sanatçı ve vatandaş katılmıştı..
Konuşma sırasında bazı değişiklikler yapılınca ve Kılıçdaroğlu nun konuşma sırasının daha erkene alınmasına sinirlenen Kırca, topluluk önünde yapılması uygun olmayan birkaç benzetme ile sinirini dile getirince çok fazla tepki topladı, herkesi şok etti..
evet yakışıksız konuşmuş, kendisine bir fırsat verilmiş ama kendi bunu aleyhinde kullanmış, daha dikkatli bir cümle ile sinirini dile getirseydi belki hak verilecekti.
hal böyle olunca chp den yanıt-karşılık gecikmedi...kendisine yakıştıramadıklarını, bir sanatçının böyle sözleri sarfetmesinin uyguno lmadığını ve gerçek takdiri onu sevenlerin vicdanına havale ettiklerini belirtmişler...
Ama bazen bu sınırı aştığını bilmiyor mudur nedir, birçok sanatçının katıldığı bostancı gösteri merkezinde düzenlenen buluşmada levent kırca nın bir konuşması şok etkisi yarattı ..
Düzenlenen etkinliğe chp genel başkanı kılıçdaroğlu, yardımcısı, birçok milletvekili, sanatçı ve vatandaş katılmıştı..
Konuşma sırasında bazı değişiklikler yapılınca ve Kılıçdaroğlu nun konuşma sırasının daha erkene alınmasına sinirlenen Kırca, topluluk önünde yapılması uygun olmayan birkaç benzetme ile sinirini dile getirince çok fazla tepki topladı, herkesi şok etti..
hal böyle olunca chp den yanıt-karşılık gecikmedi...kendisine yakıştıramadıklarını, bir sanatçının böyle sözleri sarfetmesinin uyguno lmadığını ve gerçek takdiri onu sevenlerin vicdanına havale ettiklerini belirtmişler...
Biri biterken öbürü de baslar vermesin Allah =)))
en meşgul anda bile akla kim geliyorsa o gerçekten çok seviliyordur, onu düşünerek iş yapmak daha da bir şevke getiriyordur =) diye güzel pembe cümleler kurmak isterdim ama canımı sıkan şeyler hiç azalmıyor ki, biri biterken diğeri hortluyor..
ben hani belki bir gün kafama elma düşer hadi olmadı armut düşer diye beklerken gene ortak bir çalışmanın sonucu ağır patladı =))
malesef acı son, biriyle birlikte bir iş yapıldı mı sonuç hüsran oluyor =)
24 Aralık 2012
aferin delisi olanlar düşünsün =)))
neyin üstüne çok düşersem o iş kötüleşiyor, mörfi amca böyle bir sey demiş mi bilmiyorum ama nörsma bunu çok diyor....
iyisi mi uyuyayım ben, bu iş beni aştı =))) yarın kim yaparsa yapsın sona gelemedim..
sona gelmeyen belirsizleşen seyleri çok severiz biz değil mi =))) kesin ve netlik hiç bana göre değildir misal =))))
iyisi mi uyuyayım ben, bu iş beni aştı =))) yarın kim yaparsa yapsın sona gelemedim..
sona gelmeyen belirsizleşen seyleri çok severiz biz değil mi =))) kesin ve netlik hiç bana göre değildir misal =))))
seçmece karpuzlarım benim
Şu hayatta ailemden başka hiç kimseye güvenmek istemedim, insanları sevsem de güvenmekten kaçtım hep. bir varlar bir yoklar, çıkarcılar, hissiyatsızlar genelde.. ama aile öyle değil. herkesin uzağında düşlediğim bir hayatı yaşıyorum bazen, bazen de bir rehbere çok ihtiyaç duyuyorum.. keşke bir ağabeyim olsaydı diyorum ya da bir ablam =) o zamanlar bu şarkı işte tercüman oluyor hislerime
bir diğer sarkıda tombiş mi tombiş kadife sesli =) keane =)) solistin kendisini izlemeyin ama dinleyin =)) çok güzel sözleri var, bunu da boşluk anlarında çok dinlemişimdir. boşluk derken yürürken, otobüste, uyumadan evvel =)) uzun bir süre telefon müziğimdi =) bilen bilir =))
taş kesilmek deyiminin kökeni medusa efsanesinin içinden geçermiş =))
medusanın öyküsünü bilir misiniz? yılan saçlı kadın, .... Medusa, güzelliğiyle herkesin imrendiği ve aynı zamanda tüm tanrıların ona hayranlık beslediği ve aşık olduğu bir kızmış. Güzelliği açısından kimse onu geçemezmiş.Bundan ötürüdür ki, yeryüzündeki her kadın bu güzelliği fazlasıyla kıskanırmış.
Medusa ve iki kız kardeşi Athena ya ait bir tapınakta yaşamaktalarmış. Ancak bu üç kızdan sadece Medusa ölümlüymüş. Kendi tapınağında yaşamakta olan bu güzeller güzeli Medusayı gören Athena da güzelliğinden etkilenmiş ama kendini daha zeki ve güzel bulduğu için pek önemsememiş..
Athena denizlerin efendisi olan poseidon ile birlikteymiş. Ölümsüz ve çok güçlü olan denizlerin efendisi de Athenanın tapınağında yaşayan kızın dillere destan güzelliğini bilirmiş.. Ancak, bir ölümsüzün ölümlüye aşık olması herkesçe basit görüleceğinden içten içe bu duygusunu gizlermiş..Karısı Athena bir gün, her şeyi bilen baş Tanrı Zeus sayesinde Poseidonun Medusaya olan gizli ilgisini öğrenmiş.
Karısı gitmiş Poseidona bir güzel çatmışşş =))) Poseidon ise bunu reddetmiş ve böyle bir şeyin imkansız olduğu üzerine yemin etmiş.. Hatta, Athena dan daha güzel , alımlı, hoş bir canlı olmadığı üzerine de yemin etmiş.. Athena da eşinin dediklerine inanmış ve olayı büyütmeden kapamış. Ancak, Poseidon bir türlü aklından güzeller güzeli Medusa yı çıkaramamış.Bu ilgi, aşk bir tutkuya dönüşmüş bazen aklını kaçıraacak gibi oluyormuş. Sonunda tutkusuna yenik düşen Poseidon, sevgilisi Athenanın tapınağında yaşayan Medusa ile zorla birlikte olmuş.
Medusa çok mutsuz bir şekilde hayatına devam ederken bu hadiseyi Athenanın duyması pek de gecikmemiş..Athena kendini aşağılanmış hissetmiş.Bu duyguları ilkin üzüntüyken sonrasında kıskançlığa ve sonra da nefrete dönüşmüş.Medusayı çok kötü bir sekilde cezalandırmak gerektiğini ve düşünmüş ve bu cezaların ona büyük acılar çektirmesini istemiş..
Medusayı tahmin edeceğiniz gibi kardeşleri de dahil olmak üzere çirkin ifrit canlılara çevirmiş. Yüzleri o kadar çirkin olmuş ki, kimse bakmaya tahammül edemiyormuş.. Medusanın o aşık ettiren saçları tel tel yılana dönüşmüş.Bununla da yetinmeyen Athena, Medusa ya bakmaya yeltenenleri de Medusanın bakışları sayesinde taş etmesini sağlamış..
Bu cezayı da az bulan Athena, Medusayı artık yok etmek istemiş. Üvey kardeşi ile birlikte Medusanın kafasını kesmeye karar vermişler. Üvey kardeş de bu isteği hemen yerine getirmekte can atmış ve göz kamastıran o kılıcı ile Medusanın kellesini bedeninden ayırmış..
(Efsanenin devamına geçmeden önce bir yorumlamak isterim: Dünyalar güzeli olan Medusanin sucu güzel olmak değildir elbette, burada suçlu olan denizlerin tanrısıdır. Güzel olduğu için lanetlenen, halktan soyutlanan, kellesi kesilen Medusa örneği, bize şunu anımsatır, güzel kadın tehlikelidir, suç potansiyelidir, bu tip kadınlardan uzak durulmalı yoksa sende lanetlenirsin, kadına bakanların tasa dönmesi gibi..Havva gibi bu simge de kötüleştirilmiş ve zihnin de ve nefsinde yılan olan bir kadın olarak görülmüştür...her şekilde eksik ve yetersiz aciz gösterilir kadın.. Doğu ülkelerindeki recm olayı ya da toplum önünde kırbaçla cezalandırılma.. Mal gibi kullan ama asla değer verme anlayışının bir hikayesidir aslında... Mal gibi kullan değer verme değer verir bakarsan lanetlenirsin, Kirlet öldür.. Bu tip anlayış, gücü bir anda yok edemez, parçalara ayırır, örneğin cinsiyet, din, ırk, milliyet, ülke, mezhep gibi parçalara ayırır öyle sömürür.. En küçük parçalara ayırana kadar devam eder, çatışmayı en küçük yerde bile hissettirir.. Taş kesildim deyimi taa buralardan kopup gelmiştir, çok heyecanlandığın, şok olduğun bir olay için söylenen taş kesildim deyimi medusanın o korkunç görüntüsüne bakmaya çalışan insanların bir anda taşa dönüştürülmesi efsanesinden türemiştir, taş kesilme korkusunu içimize salan aslında yılan saçlı medusadır)
Devam edeyim:Efsane bu ya, Athenanın bilmediği bir olay varmış. Medusa Posediondan hamileymiş.. Ölüm anında, kadının bedeninden 2 çocuk çıkıvermiş, pegasus ve chrsyar.. Athena çıkan bu iki çocuğu kendine köle yapmaya karar vermiş.. Chrsyar ı iyi bir savaşcı olabilir diye düşünmüş ve kendine ait kılmış.. Pegasus, kanatlı bir at doğan bu canlıyı da bir başkasına vermiş.. Glaukosun oğlu Bellerophene ne verilmesinin de nedeni, ağzından ateşler çıkaran son derece güçlü bir canavarla savaşmaya gidecekken yanında birinin olması gerektiğiymiş.. Athena, uzun zamandır bu canavarla savaşmak için yardım isteyen Bellerophone'a Pegasus'u vererek yardım çağrılarına da kayıtsız kalmadığını göstermiş böylece.
Bellerophone Pegasusu çok iyi yetiştirmiş, iyi bir savascı olabilmesi için her seyi öğretmiş.. Çok iyi birer dost olmuşlar ayrıca..Vakit geldiğinde bu kanatlı ata binerek savaşmaya gitmiş.. Canavara havadan oklarla saldırmış.. Canavar yaralansa da ölümcül bir yara almıyormuş.. Bir şekilde artık canavar ölmüş.. Pegasusla birlikte bu canavarı öldürdüğü için kendini artık yenilmez olarak ilan etmiş.. Artık kendini Bellerophone Tanrı gibi görüyormuş.. Tanrı olarak gördüğü için kendini artık Olympos Dağının zirvesinde yaşayabilceğini düşünmüş.. O sırada olup biteni izleyen Tanrıların Tanrısı Zeus kanatlı atla gelen Bellerephona çok ama çok sinirlenmiş.. Hemen bir atsineğini göndererek Pegasus'u ısırmasını emretmiş.At sineği Baştanrıdan aldığı emirle birlikte hızla Bellerophone ve Pegasus'un yanına gitmiş ve Pegasus'u ısırmış.At sineğinin ısırmasıyla canı çok yanan Pegasus gökyüzünün engin mavilerinin ortasında çırpınınca sırtındaki Bellerophone'u da atıvermiş. Böylece Bellerophone tanrılara karşı işlediği bu büyük günahının cezasını ölene kadar insanların ondan iğreneceği bir şekilde çirkin,kör, sakat olarak geçirmeye mahkum olmuş.Pegasus ise yükselmeye devam etmiş. Sonunda Olympos'un tepesine varmış.Zeus buraya kadar gelebilen bu kanatlı beyaz atı çok sevmiş ve kendisinin silahlarını taşıyan bir hizmetkar olarak yanında görevlendirmiş...
sen nasıl adam olacaksın?
ya kırdığın gönlü Allah seviyorsa
bilemezsin bilseydin ödün kopardı, dokunmazdın...
mevlana..
bu sözü ilköğretim okulları için basılan tüm kitaplara koymaları gerek, anlamıyorum özellikle erkek çocuklarının hayvanları korkutmaktan neden zevk aldıklarını? kuşları bile korkutmak tas atıp dala isabet ettirme gibi oyunlar oynamaları anlamıyorum nasıl bir tatmin, mutluluk yaratıyor bünyelerinde?
şu fani hayatta ne bir insanı ne de diğer canlıları incitmeye hakkımız yok, hepimiz aynı amaçla bu dünyadayız. iyi bir kul olmamız gerek, bunun gereklerini yerine getirirken kendi mutluluğumuzu tabi geri plana atmamalıyız ama ezip de geçmek hiç hoş olmuyor. neredeyse her gün, insanlar birbirlerini saçma sapan şeyler için kırıyor, hayvanları görmezden geliyor, sadece kendini düşünüyor. ama öyle bir zincir halkasıyız ki hepimiz tamamlıyoruz yaşamı.. kimse kimseden üstün değil.
bazen insanlara vicdanları olduğunu ve bunları kullanmaları gerektiğini söylemekle mükellefmişim gibi hissediyorum. mükellef akıllı insan demektir, herkes de akıl bulunur vicdan olduğu gibi, bence kullanın, hiçbir sey boşuna boşuna konmamış, yerleştirilmemiş bu hayatta..
işte tehdişe meyilli olan bu tip çocuklar ileri de de korkutma terörüne bulaşıyorlar, insanları korkutmak üzmek hoşlarına gidiyor ve sonra kalp kırmaktan besleniyorlar. böylelikle güçlendiklerini sanıyorlar.. çocukken hayvanlara zarar ve tehdiş terörüne bulaşanlar sonrasında insanları üzüyorlar, çevresinde iyi biri gibi gözükse de içi seni dışı beni yakar örneğinin en güzel temsilcileri oluyorlar..
bunlara kendilerini anlamalarını sağlatamazsınız, çünkü öyle görmüşler, büyümüşler. en güzeli onların yaptığı gibi hayattan onları dışlamaktır, onlara bulaşmamaktır. Allah ıslah etsin temennisinde bulunmaktır. Sade bir insan bunu yapabilir, ama bir ebeveyn iseniz gerçekten telepatiye ihtiyaçları var ve bir şekilde psikolojik yardım almalılar..
bilemezsin bilseydin ödün kopardı, dokunmazdın...
mevlana..
bu sözü ilköğretim okulları için basılan tüm kitaplara koymaları gerek, anlamıyorum özellikle erkek çocuklarının hayvanları korkutmaktan neden zevk aldıklarını? kuşları bile korkutmak tas atıp dala isabet ettirme gibi oyunlar oynamaları anlamıyorum nasıl bir tatmin, mutluluk yaratıyor bünyelerinde?
şu fani hayatta ne bir insanı ne de diğer canlıları incitmeye hakkımız yok, hepimiz aynı amaçla bu dünyadayız. iyi bir kul olmamız gerek, bunun gereklerini yerine getirirken kendi mutluluğumuzu tabi geri plana atmamalıyız ama ezip de geçmek hiç hoş olmuyor. neredeyse her gün, insanlar birbirlerini saçma sapan şeyler için kırıyor, hayvanları görmezden geliyor, sadece kendini düşünüyor. ama öyle bir zincir halkasıyız ki hepimiz tamamlıyoruz yaşamı.. kimse kimseden üstün değil.
bazen insanlara vicdanları olduğunu ve bunları kullanmaları gerektiğini söylemekle mükellefmişim gibi hissediyorum. mükellef akıllı insan demektir, herkes de akıl bulunur vicdan olduğu gibi, bence kullanın, hiçbir sey boşuna boşuna konmamış, yerleştirilmemiş bu hayatta..
işte tehdişe meyilli olan bu tip çocuklar ileri de de korkutma terörüne bulaşıyorlar, insanları korkutmak üzmek hoşlarına gidiyor ve sonra kalp kırmaktan besleniyorlar. böylelikle güçlendiklerini sanıyorlar.. çocukken hayvanlara zarar ve tehdiş terörüne bulaşanlar sonrasında insanları üzüyorlar, çevresinde iyi biri gibi gözükse de içi seni dışı beni yakar örneğinin en güzel temsilcileri oluyorlar..
bunlara kendilerini anlamalarını sağlatamazsınız, çünkü öyle görmüşler, büyümüşler. en güzeli onların yaptığı gibi hayattan onları dışlamaktır, onlara bulaşmamaktır. Allah ıslah etsin temennisinde bulunmaktır. Sade bir insan bunu yapabilir, ama bir ebeveyn iseniz gerçekten telepatiye ihtiyaçları var ve bir şekilde psikolojik yardım almalılar..
21 Aralık 2012
lana del rey limi limi ley ley güzel yar gel bize..
kadının kendisi estetik hastalığına sahip, sürekli botoks yaptırıyor ve hala kendini beğenmiyormuş,dudaklarını kaç kere yaptırmış sayısız denilebilir.. dudaklarına ayrı bir hüviyet çıkarılabilir o derece bir dudak yani =)))
90lar için yapılmış bir acapella
ezana dair
ezanlar demetevlerde havacılar sitesinin ordaki camiden öyle güzel duyuluyor ki, kim okuyorsa çocukluğumdan beri aynı ton, yoğunluk, derinlik.. dua etmeyen bile utanır kendinden de harekete geçer o derece, içten okuyor ezanı okuyan zat.
ayrıştırma elbet yapamam ama bu hayatta sabah ezanını dinlemeyen tek bir kişi kalsın istemem. hayatta duyduğumuz en güzel ezgidir. ibadet uykudan hayırlıdır diye diğer ezan vakitlerinde söylenmeyen cümleler olduğu için mi öyle hissettiriyor yoksa makamı farklı olduğu için mi bilmiyorum, belki de insanın ruhu yeni bir güne hazırlanırken bir önceki gün yaşadıklarının ayırdına varmaya başlıyordur... ben makamından etkileniyorum. sonsuzluğu hissettirir, bir gün yapayalnız kalacağını hatırlatır. ve kendini düzeltmen gerektiğini tekrarlarmış gibi..
köpekler inadına havlar, insanlarsa genelde inadına uyur, bazıları da bu sesten rahatsız olur. halbuki, sabah ezanı saba makamındao kunur. ruha şifa verebilecek nitelikte olan bir türk sanat müziği makamıdır..
dinleyene kuvvet, şifa, huzur verirmiş..
ananem ezanlardan sonra gün ağarırken uyanır, duasını eder, dış kapıyı bir süre açık bırakırdı, apartmanda da kendi evinde de, çocukken birkaç kere ben de görmüştüm, duasını ettikten sonra, eve melekler dolsun, rızk dolsun diye, sabahın bereketi girsin diye yaparmış. ben de bazı sabaha karşı uyandığımda camımı açarım duamı ederim mis gibi havayı içime çekerim.. bunlar insanı mutlu kılan hareketler, moral veren seyler...
20 Aralık 2012
11 ekim 2011 tarihinde yağan doludan bir tane =)
telefonumda saklamışım bu dolu tanesini =) malum kış geldi, karla birlikte fotolar şimdiden çekilmeye başlandı ama ankaraya daha dolduracak sekilde kar henüz gelmedi, umarım da çok gelmez..
ben sevmiyorum ayazı, karlı havayı. sefasından çok cefası oluyor, bir kar topu oynayacağım ya da manzarası hoş diye yağsın isteyemem hiçbir zaman, sobayla ısınılıyor çoğu yerde ve çok zor oluyor :(
ben de geçen yıldan kalmış bir anıyı buraya tasımak istedim, o gün benim için de çok anlamlı bir gündü, hem çok sevdiğim bir arkadasımla birlikteydim onun dışında moralim bozuktu ama güzel bir haberle tekrar yerine gelmişti. bu doluyu da dilek dileyerek elime almıştım.
böyle havalarda yeni moda kafalarda torba
kadın dediğin böyle olur böyle olur =))) benden başka başa torba geçirenlerde var bu mahvı perişan havalarda =)) geçen de galoş takmıştım ayakkabılarım iyice çamura batarsa ıslanmasın diye =)) bugün baktım aynı caddede birkaç insan da galoşluydu =)) anormal trendler yaratıyoruz canım =))
şahane misafir..
Korkun pietro ponte
şimdi daha çok korkun pietro ponte
sasırın pietro ponte..
..bugün kabusum sona erdi
yalan ikna edici olabilir
neyse ki gerçek çok daha ikna edicidir
biri bana inandı ve zaten önemli olan bu
çünkü orda kapalı kalmışken
gerçekle hayal birbirine karışıyor
şimdi yağmur dindi
ve tek istediğim bir bank bulup öylece oturmak
bulutların dağılmasını beklemek
eminim ki güneş yüzünü yeniden bana gösterecektir..
şimdi daha çok korkun pietro ponte
sasırın pietro ponte..
..bugün kabusum sona erdi
yalan ikna edici olabilir
neyse ki gerçek çok daha ikna edicidir
biri bana inandı ve zaten önemli olan bu
çünkü orda kapalı kalmışken
gerçekle hayal birbirine karışıyor
şimdi yağmur dindi
ve tek istediğim bir bank bulup öylece oturmak
bulutların dağılmasını beklemek
eminim ki güneş yüzünü yeniden bana gösterecektir..
19 Aralık 2012
:(
sürekli takip ettiğim bir blogta hülya avsarın bir şarkını dinledim, nedense aklıma uzaktaki annem geldi ve ağlamam kesilmiyor :(
açgözlülük ve zeytin anektodu
Geçen bir muhabbet arasında tazelenmiş olan bir görgü kuralını bloguma yazmak istiyorum. hatıra olarak bulunsun. aileme çok teşekkür ediyorum beni çoğu gerekli seyden mahrum bırakmamaya çalıştılar, aman kızımız açgözlü olmasın diye. gerçi açgözlülük insanın içiyle alakalı, her şey alınsa da doymayan gene doymazdı. ben açgözlü bir insan olmadım hiçbir zaman, hamdolsun. ikincisi ama bu konuyla alakasız olanı da kibirliliktir. kibir kadar kötü kokuşmuş bir sey yoktur benim için. alçakgönüllü insanları hep kendime örnek almışımdır.
babamın anlattığı nasihatlerden biriydi bu da. biri ortak alcakken, bir insan yanına çalışan alacakken veya insanlar evliliğe adım atma kararı alırken bazı ufak testler yaparlarmış karşı tarafa. bunlardan en bilindiği, yemekteyken yemeğin tadına bakmadan tuz ilave edenler ön yargılı olarak görüldüğü için işe alınmazmış ya da ortaklığa.. bunu herkes farklı şekilde duymuştur..
babamın bana anlattığı ise, zeytin anektodudur. bunu bir bakkal çırak alırken uygulamış..işe almayı düşündüğü adamı kahvaltıya çağırmış ve irili parlak sert zeytinlerinin yanına buruşuk zeytinleri de koymuş, bir güzel karıştırmış, bayat ekmeklerle taze ekmekleri de yanyana koymuş.. iş öncesi gelen eleman güzelce oturmuş sofraya tabağına en güzel zeytinleri seçmiş ve ekmekleri elleyip tazeyi almaya çalışmış.. usta bundan hayır gelmez deyip işe almaktan vazgeçmiş..
sürekli en iyilerini yeme, diğerine bırakmama peşindeyse böyle bir insan gerçekten bencil demektir. ve insanı zarara uğratır.. ama eğer bir iri zeytinden bir ufak zeytinden alıyorsa ya da güzelini ustasına bırakmayı düşünebiliyorsa o insan gerçekten insan olma erdemine kavuşmuştur. bunun alçakgönüllülük ve gözütoklukla çok alakası var. hayat arkadasınız, ailenizden biri ya da ortağınız bencilse ve hep en iyisini kendi tabağına alıyorsa gerçek hayatta da bunu uyguluyor demekktir.
insan yattığı yerden belli olur sözü boşuna söylenmedi ya da insan giyinişiyle karşılanır hal ve hareketleriyle uğurlanır gibi..açgözlü insanlardan bende çok korkarım ve iyi tespit ederim..hep daha fazlasını isteyip aza tamah etmeyen insan tehlikelidir,halden anlamaz.
lafın özü, zeytin yemek ve yedirmek faydalıdır gerçek huyları anlamak için ufak bir yol olabilir =)))
ben zeytin değil de, çocukken erik toplandığında çevremdeki yaşıtlarımın hep en iyisini seçmeye çalıştıklarını incelerdim, ben bir tane alsam yeter derdim, göz tokluğu budur işte =)
babamın anlattığı nasihatlerden biriydi bu da. biri ortak alcakken, bir insan yanına çalışan alacakken veya insanlar evliliğe adım atma kararı alırken bazı ufak testler yaparlarmış karşı tarafa. bunlardan en bilindiği, yemekteyken yemeğin tadına bakmadan tuz ilave edenler ön yargılı olarak görüldüğü için işe alınmazmış ya da ortaklığa.. bunu herkes farklı şekilde duymuştur..
babamın bana anlattığı ise, zeytin anektodudur. bunu bir bakkal çırak alırken uygulamış..işe almayı düşündüğü adamı kahvaltıya çağırmış ve irili parlak sert zeytinlerinin yanına buruşuk zeytinleri de koymuş, bir güzel karıştırmış, bayat ekmeklerle taze ekmekleri de yanyana koymuş.. iş öncesi gelen eleman güzelce oturmuş sofraya tabağına en güzel zeytinleri seçmiş ve ekmekleri elleyip tazeyi almaya çalışmış.. usta bundan hayır gelmez deyip işe almaktan vazgeçmiş..
sürekli en iyilerini yeme, diğerine bırakmama peşindeyse böyle bir insan gerçekten bencil demektir. ve insanı zarara uğratır.. ama eğer bir iri zeytinden bir ufak zeytinden alıyorsa ya da güzelini ustasına bırakmayı düşünebiliyorsa o insan gerçekten insan olma erdemine kavuşmuştur. bunun alçakgönüllülük ve gözütoklukla çok alakası var. hayat arkadasınız, ailenizden biri ya da ortağınız bencilse ve hep en iyisini kendi tabağına alıyorsa gerçek hayatta da bunu uyguluyor demekktir.
insan yattığı yerden belli olur sözü boşuna söylenmedi ya da insan giyinişiyle karşılanır hal ve hareketleriyle uğurlanır gibi..açgözlü insanlardan bende çok korkarım ve iyi tespit ederim..hep daha fazlasını isteyip aza tamah etmeyen insan tehlikelidir,halden anlamaz.
lafın özü, zeytin yemek ve yedirmek faydalıdır gerçek huyları anlamak için ufak bir yol olabilir =)))
ben zeytin değil de, çocukken erik toplandığında çevremdeki yaşıtlarımın hep en iyisini seçmeye çalıştıklarını incelerdim, ben bir tane alsam yeter derdim, göz tokluğu budur işte =)
...bizler beyazlar gibi görünmek istediğimiz için yüzlerimizi kremlerle sıvamakla mesgulken, uzun görünsünler diye saçlarımızıçekiştirip dururken onlar beyazları taklit etmeyi bırakamamız için nerdeyse gürültü koparıyorlardı.
Olduğunuz gibi güzelsiniz sizi olduğunuz gibi kabul ediyoruz, diğer kültürlere öykünmeyin, onları taklit etmeyinki güzel oalbilesiniz.. bu benim için önemli değil diyenler çoğunluktaydı...
uğraşmakta olduğum yazıyı yazabilmem için mutsuz, yalnız ve çok meşgul olmam gerekiyormuş, en güzel verimin alındığı zaman bu zamanlar sanırım =) yazmak zorundayım ve bir an önce hakkından gelmem gerek bu dandikcanın
Olduğunuz gibi güzelsiniz sizi olduğunuz gibi kabul ediyoruz, diğer kültürlere öykünmeyin, onları taklit etmeyinki güzel oalbilesiniz.. bu benim için önemli değil diyenler çoğunluktaydı...
uğraşmakta olduğum yazıyı yazabilmem için mutsuz, yalnız ve çok meşgul olmam gerekiyormuş, en güzel verimin alındığı zaman bu zamanlar sanırım =) yazmak zorundayım ve bir an önce hakkından gelmem gerek bu dandikcanın
18 Aralık 2012
paranın satın aldığı aşk
sığlığın doruk noktası
maalesef çoğu kadın böyle.
olum işçisin sen işçi kal =) buna benzer bir video daha vardı cok daha etkileyiciydi..
.kimse için değişmeye iyi olmaya değmez, değmeyen bir hayatta sürünüp gidiyoruz işte, insanların önemsediği şeyler o kadar farklı ki. dürüstlük, düzgünlük, iyilik, samimiyet, ilgi boş geliyor anlam ifade etmiyor. para ve iyi bir dış görünüşten ibaret her sey..pazarlıyor kendisini bariz her insan..
benim de tek sermayem zekam işte naparsın =)
nerden nereye gelmişim ben de yahu haha =))
gangnam style , call me may be =))) rewind youtube style 2012
çok güzel hazırlanmışlar.. zaten yeni yıla herkes bu gam gam la girecek =))))
ilk salvonun etkisi geçerken dinlenilesi sarkılardı bunlar =))
nakaratı hakikat ve uzlaşmama gitsin... yazamıyorum laaa tek cümle dahi.. Cinayet sebebisin...
wuhuuu bayhanla düet yapmış özlem tekin.. sen anla =)
bu da orjinal klip =) sen anla..
otobüs-çelik, nerden geldin ki aklıma sen... =) içinde sen anla var ondan herhalde =)
çelikin en süper şarkısıdır benim için.. çok manidar, güzel de yorumlamış...
Her gün, yeni birşeylerden vazgeçiyorum
Dün de canımdan vazgeçtim, sonuna kadar
Değersin, her bir saat yeniden ölsem de
Kaldı kı, ben kimim ki ölmüşüm kalmışım
Değersin, her bir saat yeniden ölsem de
Kaldı kı, ben kimim ki ölmüşüm kalmışım
Afedersin halime itiraz etsem de
Can fazla gelir sen varken hücrelerimde
Haykırırım "isteyenin bir yüzü kara"
vermeyenin nur olsun böyledir bizde
Öyle bir yaşamak ki, ne türlüdür sorma
Uzakta yasamak, yakınlardan yakın
Şimdi, bir tek şey kalmış becerebildiğim
Bir sevgi, bir sevmek var gönlümün içinde
Şimdi, bir tek şey kalmış becerebildiğim
Bir sevgi, bir sevmek var gönlümün içinde
Afedersin halime itiraz etsem de
Can fazla gelir sen varken hücrelerimde
Haykırırım "isteyenin bir yüzü kara"
"Vermeyenin nur olsun" böyledir bizde
wuhuuu bayhanla düet yapmış özlem tekin.. sen anla =)
bu da orjinal klip =) sen anla..
otobüs-çelik, nerden geldin ki aklıma sen... =) içinde sen anla var ondan herhalde =)
çelikin en süper şarkısıdır benim için.. çok manidar, güzel de yorumlamış...
Her gün, yeni birşeylerden vazgeçiyorum
Dün de canımdan vazgeçtim, sonuna kadar
Değersin, her bir saat yeniden ölsem de
Kaldı kı, ben kimim ki ölmüşüm kalmışım
Değersin, her bir saat yeniden ölsem de
Kaldı kı, ben kimim ki ölmüşüm kalmışım
Afedersin halime itiraz etsem de
Can fazla gelir sen varken hücrelerimde
Haykırırım "isteyenin bir yüzü kara"
vermeyenin nur olsun böyledir bizde
Öyle bir yaşamak ki, ne türlüdür sorma
Uzakta yasamak, yakınlardan yakın
Şimdi, bir tek şey kalmış becerebildiğim
Bir sevgi, bir sevmek var gönlümün içinde
Şimdi, bir tek şey kalmış becerebildiğim
Bir sevgi, bir sevmek var gönlümün içinde
Afedersin halime itiraz etsem de
Can fazla gelir sen varken hücrelerimde
Haykırırım "isteyenin bir yüzü kara"
"Vermeyenin nur olsun" böyledir bizde
17 Aralık 2012
bu kadar mazeretle tabiki ilerlenilmez...
Yepisyeni kelimesini bu gece çok kullanıcam sanırım..
yepisyeni duygular istiyorum
mazeretleri iç dünyamdan attığımda yepisyeni bir ruhum olduğuna emin olacağım. eskiye, alışmışlığa bu kadar bağlı olmamın ileride beni gülme krizine sokacağı günleri sabırsızlıkla bekliyorum..
ben bu alışılmışlıkları, mazeretleri en ince ayrıntısıyla tıkıcam bir buluta, yollıyaacam en mutlu diyarlara, orlarda yok olup gitsinler...
ama su an çok canım sıkkın, derhal kurtulmam gerek bu ruh halinden, iyiydim oysa su sabaha kadar
yepisyeni duygular istiyorum
mazeretleri iç dünyamdan attığımda yepisyeni bir ruhum olduğuna emin olacağım. eskiye, alışmışlığa bu kadar bağlı olmamın ileride beni gülme krizine sokacağı günleri sabırsızlıkla bekliyorum..
ben bu alışılmışlıkları, mazeretleri en ince ayrıntısıyla tıkıcam bir buluta, yollıyaacam en mutlu diyarlara, orlarda yok olup gitsinler...
ama su an çok canım sıkkın, derhal kurtulmam gerek bu ruh halinden, iyiydim oysa su sabaha kadar
16 Aralık 2012
kurtuluş savası örgütlenme dönemi-önemli noktalar..
1.Manda meselesi kesin olarak Sivas Kongresinde çözümlendi.
2.Amasya görüşmelerinden sonra Osmanlı hükümeti ulusal güçleri tanımak zorunda kaldı.
3.Kurtuluş Savasını mesru kılan ilk uluslararası belge Amiral Bristol raporudur.
4.Misaki milli ile kaldırılması kararlaştırılan kapitiülasyonlar, Osmanlı tarafından Londra konferansıyla tekrar bütün devletlere tanınmıştır.
5.Felahı Vatan Grubunun kurulmasında M.Kemalin etkisinden söz edilemez. Ama misaki milli kararlarının alınması, amasya görüşmelerinin imzalanması, düzenli ordunun kurulmasında M.Kemalin etkisi vardır.
6.Samsuna çıkısında Ya istiklal ya ölüm
7.Misaki milli londra konferansı ile dünyaya duyurldu.
daha geniş bilgi istiyoruz diyenler için bir tık
2.Amasya görüşmelerinden sonra Osmanlı hükümeti ulusal güçleri tanımak zorunda kaldı.
3.Kurtuluş Savasını mesru kılan ilk uluslararası belge Amiral Bristol raporudur.
4.Misaki milli ile kaldırılması kararlaştırılan kapitiülasyonlar, Osmanlı tarafından Londra konferansıyla tekrar bütün devletlere tanınmıştır.
5.Felahı Vatan Grubunun kurulmasında M.Kemalin etkisinden söz edilemez. Ama misaki milli kararlarının alınması, amasya görüşmelerinin imzalanması, düzenli ordunun kurulmasında M.Kemalin etkisi vardır.
6.Samsuna çıkısında Ya istiklal ya ölüm
7.Misaki milli londra konferansı ile dünyaya duyurldu.
daha geniş bilgi istiyoruz diyenler için bir tık
15 Aralık 2012
lacivert en sevdigim renk
derinlerdeki kayiplardan biri canini kurtarma mucadelesinden vazgecmis,, bir kurtarici goz aramakta.ve benim de gozlerim bu sebepten dalmakta
13 Aralık 2012
halil pazarlama-yandan carklı smartpad ım
benim bu yandan çarklı smartpadı bir iki haftadır açık unutmuşum ve bunu çok sık tekrarlıyorum tamamen kapamadan uyku modunda bırakıyorum unutup, sanırım fazla batarya bitikliğinden baya baya kapanmış, şarja taksam da tuhaf tuhaf sesler çıkardı ve mavi şarj ışığı yanmadı, adeta inim inim inledi.. korktum açıkcası.. oysa babam onu dini bir kanal diye tabir edilen kanal 7 reklamları ile almıştı. . yani o kanala güvenmeyeceğiz de apple ın, samsungun malına mı güveneceğiz aaa çok ayıp gençler, gözü kapalı aldı babamm =) bana sürpriz yapmıştı, ben tepki vermemiştim smartpada çünkü üniversiteyi laptopsuz bitirebilmenin zorluğunu bildiğim için böyle teknoloji manyaklığını içimde köreltmiştim.hala en eski telefonumu kullanırım yenisi dururken =))
babam gecen yılda o satılan ballardan almıştı o da ayrı bir hikaye, komiklik zaten =)
velhasıl kelam, hemen garanti belgesinin, diğer aygıtlarının olduğu kutuyu buldum bendeki de şans ya, yetkili servis olarak ankara da bir adres gösterilmemiş, bir soğuk ter döktüm. rize, kayseri, denizli var ankara yok,bakın şu işe =) istanbulda birkaç yetkili servis verilmiş onları aramakla işe koyuldum. ilkin bağcılar da sanırım bir yeri aradım, kadın gayet umursamaz ne diye aradın der gibi biz bakmıyoruz o markaya dedi, bir soğuk ter daha döktüm. bu sırada yandan çarklım, halil pazarlamam, biricik smartpadim tık tık tık tık diye sesler çıkarmaya devam ediyordu.. ben ölmek üzereyim nörsma sarja taksan ne fayda diyordu kısaca...
istanbul kağıthanede de bir yetkili servis varmış onu aradım, ilk çalışta bir adam çıktı neyseki, derdimi anlatmaya başlar başlamaz demesin mi, hanfendi o bozulmuş lütfen kargo ile gönderin.. dedim ankarada bunu yapabilecek bir babayiğit dinibütün nefesi kuvvetli bir yetkili servis yok mu? hayır yok istanbula getirmeniz gerek ben size adımı vereyim, iş hanı adresini vereyim yollayın yarın dedi. iyi akşamlar gerekirse tekrar ararım diyip kapadım..
arkama dönüp çaresizlikle yandan çarklıma baktım, hadi aylarca iyi idare ettim seni, şarja takılıyken kullanım dışıydın, sürekli takılıp donup dururdun,aksardın yandan çarklım ne bu şimdi dedim :( gene şarja taktım bismillah deyip ama nafile ne ışık yanıyordu ne de ses duruyordu, tık tık tık tık, sanki içine loompalardan kaçmıştı, minik adamlar var ya charlienin çik.fab.daki.. artık ümidi kestim kargoya verme işlerini planlıyordum kafamda, mutfaga indim karnımı doyurmaya ama yandan çarklımı da sarjda bırakmıştım...
bir on beş dakika sonra geldiğimde mavi ışığı yanıyordu, açma düğmesine bastığımda da açılmıştı =)))
şunu anladım uyku modunda haftalarca bırakmamak gerekiyormuş, ilgisizlik her seyi mahvedebiliyor anlayacağınız, şimdi güzel güzel çalışıyor...biraz sarja takılıyken dinlenmesi gerekiyormuş sonra ses kesildi ve mavi ışık yandı.. ben de makalelere devam ediyorum işte =)
babam gecen yılda o satılan ballardan almıştı o da ayrı bir hikaye, komiklik zaten =)
velhasıl kelam, hemen garanti belgesinin, diğer aygıtlarının olduğu kutuyu buldum bendeki de şans ya, yetkili servis olarak ankara da bir adres gösterilmemiş, bir soğuk ter döktüm. rize, kayseri, denizli var ankara yok,bakın şu işe =) istanbulda birkaç yetkili servis verilmiş onları aramakla işe koyuldum. ilkin bağcılar da sanırım bir yeri aradım, kadın gayet umursamaz ne diye aradın der gibi biz bakmıyoruz o markaya dedi, bir soğuk ter daha döktüm. bu sırada yandan çarklım, halil pazarlamam, biricik smartpadim tık tık tık tık diye sesler çıkarmaya devam ediyordu.. ben ölmek üzereyim nörsma sarja taksan ne fayda diyordu kısaca...
istanbul kağıthanede de bir yetkili servis varmış onu aradım, ilk çalışta bir adam çıktı neyseki, derdimi anlatmaya başlar başlamaz demesin mi, hanfendi o bozulmuş lütfen kargo ile gönderin.. dedim ankarada bunu yapabilecek bir babayiğit dinibütün nefesi kuvvetli bir yetkili servis yok mu? hayır yok istanbula getirmeniz gerek ben size adımı vereyim, iş hanı adresini vereyim yollayın yarın dedi. iyi akşamlar gerekirse tekrar ararım diyip kapadım..
arkama dönüp çaresizlikle yandan çarklıma baktım, hadi aylarca iyi idare ettim seni, şarja takılıyken kullanım dışıydın, sürekli takılıp donup dururdun,aksardın yandan çarklım ne bu şimdi dedim :( gene şarja taktım bismillah deyip ama nafile ne ışık yanıyordu ne de ses duruyordu, tık tık tık tık, sanki içine loompalardan kaçmıştı, minik adamlar var ya charlienin çik.fab.daki.. artık ümidi kestim kargoya verme işlerini planlıyordum kafamda, mutfaga indim karnımı doyurmaya ama yandan çarklımı da sarjda bırakmıştım...
bir on beş dakika sonra geldiğimde mavi ışığı yanıyordu, açma düğmesine bastığımda da açılmıştı =)))
turned my world to black
i know someday you'll have a beautiful life, i know you'll be a star in somebody else's sky,
but why why, why can't it be, why can't it be mine
=)
Yeni Irkçılık Tartışmalarında Yeri Olan Eklektiklik Melezlik Saptamaları ve Gerekçeleri
Giriş:
Avrupa son
dönemlerde aşırı sağ partilerin yükselişi, milliyetçilik söylemlerinin artması
ve yabancılara yönelik ayrımcı politikaların uygulanmasına sahne olmaktadır. Irkçılığın yeni yüzü olarak görülen bazı olaylardan
örnekler vererek başlamak yeni ırkçılık kavramı hakkında da düşüncelerin
oluşmasına faydalı olacaktır. 2011 Temmuz ayında Norveç’te düzenlenen saldırıda
77 kişinin öldürülmesi, Almanya’da ve Fransa’da sürekli çıkan kundaklama
olayları, banliyö ayaklanmaları, camilere ve okullara yapılan saldırılar, terminal,
havaalanı ve metrolarda uygulanan kontrol aramaları ayrılıkçı uygulamaların
sadece bizlere haberlerden yansıyan birkaç örneğidir.
Arada kalmış insan grupları
için bir bahçıvan metodu metoforu
kullanılmaktadır. Bu metot içinde toplumun tasarımı kodladığı varsayılarak
bahçedeki güzel çiçeklerin kalması gerektiğini, ayrıksı otların ise bir an önce
kesilmesi gerektiği vurgulanır. Toplumsal bir tahayyül oluşturulup,
kategorileştirme yapılır. Buradan varılacak sonuç, içselleştirilmiş bir
ötekilik duygusunun oluşturulmasıdır. Toplum tasarıyı kodlar, bunu insanlara
empoze eder, nasıl ki bahçıvan bir bahçeyi tanzim ederken, bu gül dursun, şu
ayrıksı otunu koparayım, diğer menekşe dursun onu güle benzetebiliriz tarzında
kategorileştirme yapıyorsa yeni ırkçılığı benimseyen yönetimlerde insanları
parçalara bölme isteğindedir. Burada, ayrıksı ot, bir gül olamadığı ve gül
olmayı beceremediği için kendini mutsuz hissetmeye başlar. Geleneksel yapıdan
kopmaya çalışıp yeni kültürlere-bölümlere eklemlenememiş, arada kalmış insan
grupları için bu metafor kullanılmaktadır. Bahçıvanın ayrıksı otuna azcık gül
gibi olki seni yolmayayım türünden bir tahakkümü, şimdilerde Avrupa ülkesindeki
yönetim etnik, dinsel, kültürel azınlıklara uygulanmaktadır.
Yeni ırkçılığın oluşmasına
sebep olan en önemli etken küreselleşme ile birlikte benimsenen yapısal uyum
politikalarıdır. Uyum ve küreselleşme
süreçlerinin önemli sosyo-politik sonuçlar ortaya çıkardığı oldukça açıktır. En
başta, yapısal uyum ve küreselleşme süreci, devletlerin ve devletlerarasındaki
eşitsizliğin yoğunlaşmasına neden olmuştur.[1] Küreselleşmenin getirdiği her şey olumlu
gibi gözüküyor olsa da bu yeniliklerin arka planını unutmamak gerekir.
Benimsenen büyüme modeli dâhilinde alınan ekonomik kararlar, ülkedeki ve
ülkeler arası eşitsizliği ve yoksulluğu güçlendirmiştir.[2]
Benimsenen bu büyüme modeli sonrasında, ülkelerde artan yoksulluğun göç
furyasına dönüşmesi, hoşgörülü ve liberal olarak nitelenen ülkelere kaçış, yeni
umutlarla başlatılan hayatlar artık zorluklara, bir takım ayrımcı davranışlara
tanık olmaktadır.
Balibar ve Wallerstein’ın Irk Ulus Sınıf adlı kitapta Balibar’a
ait olan‘’ Bir Yeni Irkçılık Var mı’’
adlı çalışmadan faydalanarak yeni ırkçılık kavramı örneklerle açıklanmaya
çalışılmış ve buna neden olan sebepler ortaya konmuştur.
Irkçılık Tanımları:
Klasik ırkçılık ve
yeni ırkçılık kavramlarını kısaca açıklayarak başlamak gerekirse, klasik
ırkçılık biyolojik ırkçılık anlamındadır. Fiziksel özellikleriyle birbirinden farklılaştığı
görülen toplulukların ayrı tutulmasıdır ve kıyaslanmasıdır. Bu gruplar arasında
kıyaslanmadan dolayı belli bir hiyerarşi meydana gelir. Ancak günümüzde, farklı
bölgelere göç, farklı bölgelerden oluşan evlilikler sonucu insanların saf bir
ırkı neredeyse hiç yoktur. Bu yüzden de, insanları belli fiziksel ve biyolojik
özelliklerine göre sınıflandırmanın mümkün olmadığı bilimsel araştırmalarla da
kanıtlanmıştır. Fakat ırkçılık olgusu farklı alanlarda yeniden canlanmıştır. Irksal
kategoriler terkedilse de, Balibar’ın deyimi ile ırksız ırkçılar oluşmuştur.
Yani, ırksal işaretlere dayanarak hayali bir gerçeklik yeniden üretilmektedir.
Bu bilimsel hayali gerçeklik ise dolaylı sebeplere dayandırılarak, ırkçılığı
meşru kılmaktadır. Örneğin, bir Fransız çalışanın Cezayirli göçmenlerden ötürü
iş bulamadığını şikâyet etmesi gibidir. Balibar için, gerçek farklılık;
işaretlerinin yani ad-soy ad, deri rengi, dinsel tercih etrafında zincirlenen ve
korunma hayalinin zihinsel ürünleri olan söylemlerde, temsillerde ve
pratiklerde kayıtlıdır. Yani, yeni ırkçılığın var olmasının temelinde,
toplumsal yapıyı kendimiz-biz diye görülen kimliklerini her türlü melezleşme,
karışma, devşirme ve çatışmalardan koruma zorunluluğu hissidir. Zihinsel ürün
olan söylemler ise, kendinden farklı olanı küçük görme, şiddetle aşağılama,
sömürme, kendi yapmak istemediği işi ona yaptırma gibi eylemlerdir. Yeni
ırkçılık bu davranışlarda gizlidir.
Kristina
Boreus’a ait olan Söylemsel Ayrımcılık ve Dışavurumları[3]
adlı makalesinde anlatıldığı gibi, bir insanı tanımlarken başkasının
özellikleri ile kıyaslayarak anlatma da bir çeşit ırkçılıktır. Bunu günlük
hayatımızda aslında sıkça yapmaktayız. İnsanlar artık ötekini dışlamadan
kendini olduğu gibi anlatma yetisinden yoksunlaşmıştır. Ötekinin özellikleri
değersizleştirildikçe kendini anlatan kişinin değeri göreceli olarak
artmaktadır.
Yeni Irkçılık Tartışmalarının
Nedenleri ve Kuramsal Çerçeve Etrafında Örnekler:
Yeni
ırkçılıkta odak noktası kültürel farklılıklardır. Irkçılık artık beslenme
kaynağını kültürel farklılıklarda bulmakta ve giderek bu ırkçılığı yaymaktadır.
Balibar’ın sözlerinden yararlanmak gerekirse ‘’yeni-ırkçı
öğretilerde hiyerarşi temasının ancak görünüşte ortadan kalktığını anlamak zor
değildir.’’ Balibar yeni ırkçılığı,
sömürgelikten kurtuluş çağına, eski sömürgelerle eski metropoller arasındaki
nüfus hareketlerinin tersine çevrilişi ve insanlığın tek bir siyasal alan
içinde parçalanışı çağına ait bir ırkçılıktır diye tanımlar. Burada bir diğer
husus ise, biyolojik özelliklerin değil kültürel özelliklerin aşılamadığı bir
ırkçılık yani ilk bakışta bazı grup ya da halkların birbirine üstünlüğü değil,
sadece sınırların kaldırılmasının sakıncasını, hayat tarzlarının ve geleneksel
bağdaşmazlığını savunan bir ırkçılık olarak düşünülebilir. Farklı kültürel
özellikler dendiğinde akla, göçmenler-mülteciler-yerli olmayanlar-yerinden
edilenler- dinsel-cinsel-etnik azınlıklar, kısaca o ülkeye ait olarak
görünmeyenler işte yeni ırkçılığın nesnesi olmuşlardır. Günlük hayatta
gazetelerde okurken farkında olmadığımız birçok yeni ırkçılık söylemleri
vardır. Örneğin, Rus mafyası, Türk oto hırsızı, Afrikalı uyuşturucu satıcısı,
Doğu Avrupalı kadın tüccarları gibi medya ifadeleri ile sınıflandırma ve
etiketlemelere neden olmaktadırlar. Burada sorun, bu kişilerin yabancı uyruklu
olmasından ziyade içinde yaşadıkları entegre olmaya çalıştıkları toplumun
geleceğini tehlikeye düşürdükleri algısında yatmaktadır.
Avrupa’ya doğru artan göç dalgası, 11 Eylül
saldırısı sonrası artan İslamofobi gibi olaylar yeni ırkçılık kavramının içini
doldurmuştur. Bu gibi temel olayların sonrasında, Avrupa ülkelerinde artan
gelecek korkusu, sosyal güvensizlik, bireysel çıkarımlar, ulusal kimlik
vurgusu, geleneksel inanış ve önyargılar, toplumsal yapıda dönüşümlere sebep
olan göç ve ekonomik faktörler yeni ırkçılığın artışında etkili olmuştur.
Göçmenlere ve mültecilere yönelik ayrımcı davranışların nedenlerinin başında
ulusal güvenliklerine bir tehdit olarak görülmesidir. Bu gibi tehdit algıları
da, ırkçı düşünceleri beslemektedir, kendilerine benzemeyenlere fazladan bir
kontrol dayatılması, sorguya çekilmesi gibi örnekler verilebilir.
Yeni ırkçılık, kendini
ötekilerden farklı görenlerin çizdiği, oluşturduğu coğrafi ve yabancıların
zihinsel ve coğrafi sınırların dışında yaşaması gerektiğini düşünen bir
anlayışı da ifade etmektedir. Kültürel olarak kendinden farklı olanlar
potansiyel bir tehdit olarak görülmekte ve her an onlara karşı teyakkuzda
olunması gerektiği düşünülmektedir. Farklı kültürleri seviyoruz ve saygılıyız
ama siz de bizim gibi davranmalısınız imasının altında bu yeni ırkçılık
yatmaktadır. Görünmeyen kültürler arası eşitsizlik inancı birbirine benzemeyen
kültürlerin bir arada yaşayamayacağı kanısındadır. Irkçı söylemlerde, ayrı
yaşaması gereken farklı grupların olduğu inancı vardır. Toplumları böylelikle
ayrıştırmak makul yol olarak düşünülür. Balibar’a göre ırkçılığın önenmesi
isteniyorsa, soyut ırkçılık karşıtlığının yani insanların hareketlerinin
sosyolojik ve psikolojik kurallarının bilmezlikten gelinmesi önlenecekti. Yani,
‘’hoşgörü eşiklerine saygı göstermek, kültürel mesafeleri korumak yani
bireylerin bir tek kültürün mirasçıları ve taşıyıcıları olduğunu ileri süren
varsayım gereğince toplulukları ayırmak gerekecekti. Kentsel
yenileştirme-dönüşüm projeleri, okullarda ırkçılığa karşı mücadele günleri gibi
hareketler de asıl ırkçılığa dâhildir. Basit düşünmek gerekirse, her reddediş
bir kabul ediş anlamına gelmektedir. Nasıl ki kitle psikolojisi ile toplu
şiddet ve saldırganlık artıyorsa gerçek ırkçılık karşıtlığında da kitle
psikolojisi ile birlikte ortaya ırkçı söylemler çıkabilir. Örneğin, biz ırkçı
değiliz biz hoşgörülüyüz derken arkada yatan anlamda biz ve kendi kelimelerinin
dışındakiler nerede sorusu akla gelmektedir. Irkçı söylemler, Avrupa’nın
çeşitli bölgelerinde farklı ülkelerde farklı biçimlerde yer almaktadır.
Balibar, bir Fransız ideolojisinden bahsetmektedir. Fransa’nın, insanları
evrensel olarak eğitme misyonunu üstlenmiş oluşu da bir tür ırkçılık olarak
görülmektedir. Bir gizli asimilasyon kurulmuştur ve bunu evrensel değerleri
reddedip kendi kültürüne göre yaşamak istemekte direnenleri dışlamak şeklinde
sonlanmaktadır.
Bu manada, klasik
ırkçılık sembolik diye tabir edilen bir ırkçılıkla değişime uğramıştır. Yeni
ırkçılık söylemi, Balibar’ın da ifade ettiği şekilde, kültürel bir hiyerarşi
üzerinden kendini var etmektedir. Kültür, insanları ve toplulukları bir soy
kütüğüne, dokunulmaz ve değişmez bir soy belirlemesine hapsetme yolu olarak
görülebilir. Burada, yeni ırkçılık, aynı coğrafyada yaşayan insanların tarihsel
süreçte kazandıkları kültürel alışkanlıkların farklı olduğunu savunmaktadır.
Farklı kültürel gruplar içinde, dinsel, etnik gruplar vardır. Kültürel
özellikler de bir soya- bir gene özel olarak atfedilmektedir aslında yeni
ırkçılık gene biyolojik ırkçılığın devamı gibidir. Irkçılık söylemi günümüzde
de belli bir geçmişe, soya ait olma fikriyle özdeşleştirilmektedir. Alenen bu
ifade edilmese de, aynı kökten olan insanların bir arada yaşaması gerektiği
inancı, ulus devlet inşa süreçleri ve sonrasında da milliyetçilik ve ırkçılık
söylemlerini artırmıştır.
Balibar’ın bir diğer
ifadesine göre, eğer değiştirilemez kültürel farklılık insanın gerçek doğal
ortamı için vazgeçilmez atmosferi ise o zaman bu farklılıkların ortadan
kaldırılması sonucunda zorunlu olarak savunma tepkileri, etnik gruplar arası
tartışmaların artışına yol açacaktır.
Biraz daha belli bir
kavram üzerinden yeni ırkçılığı irdelemek gerekirse, göç kategorisi ele
alınabilir. Göç Balibar’a göre ırk kavramını ikame edici ve sınıf bilincini
parçalayıcı bir etken olarak yeni ırkçılığa dair ipuçları vermektedir.Hollanda
örneğinden gidersek, oldukça liberal, hoşgörülü olarak bilinen ülkede göçmenler
için belli başlı standartlar getirilmiştir. Hollanda’ya gelmeden önce bu ülke
hakkında güncel bilgilere sahip olması, eğitimli olması, Hollanda kültürü ve
tarihi hakkında donanımlı olmak gerekmektedir ki yapılan sınavı geçenler ülkede
yaşama hakkına sahip olsun. Son zamanlarda çokça kullanılan entegrasyon(uyum)
kavramından da anlaşılacağı üzere, kollektif zihinlerde mevcut bir yabancı
düşmanlığı vardır. Hollanda veya Almanya kültürüne-yaşamına entegre olmada
zorluk çekebilirler düşüncesi, onlara eğitimsiz gözüyle bakma, ucuz işçi olarak
görmeleri göçmenlere baştan ötekileştirmiş kalıpları dayatmaktadır. Almanya’ da
ise çok iyi eğitim almış ikinci ve üçüncü nesil göçmenlere karşı da hala bir
önyargı vardır, ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Her ne kadar, üçüncü nesil
olup, o kültürle doğmuş büyümüş, melezleşmiş, tüm kültürleri özümsemiş olsalar
da iş hayatında bile ayrımcılığı yaşamaktadırlar. Neo nazi cinayetlerinin
artışındaki sebep yeni ırkçılığın hâkim olduğu düşüncelerdir.
Yabancılar ve
göçmenlere karşı oluşturulan yasalar ve göçmen fobisi işlenerek yeni ırkçılığa
katkıda bulunan devletlerin genel olarak demek istediği, senin yaşam tarzına
saygılıyım, kültürüne de ama bize fazla yakın durma eğer aradaki mesafeyi
azaltmaya çalışırsan sana tepki gösteririm, yasalar koyarım şeklindedir. Balibar’ın deyişiyle “meta ırkçılık” da denilebilir. Fransa’da
ki evrensel eğitim anlayışında olduğu gibi liberal kanatta görünen, aradaki
duvarları yıkmış gibi hissettiren, kültürlere karşı düşünceleri hep hoşgörülü
gibi olan toplulukların aslında sınırlarını çok kalın hatlarla çizdiği aşikârdır.
İnsanları kendi anlayışlarına uygun bir sınıra hapsederek onlara özgürsünüz
eşitiz diyerek aslında farklı bir ırkçılık uygulanmaktadır. Dinsel, etnik ve
kültürel açıdan farklı grupları hedef alan söylemleri de içinde
barındırmaktadır.
Yeni ırkçılığın giderek artmasının nedenleri arasında
göçmenlerin devlet borçlanmasında büyük rol oynadığını düşünen siyasetçilerin
artışıdır. İngiltere başta olmak üzere derinleşen ekonomik bunalımlar
karşısında tek çözüm adresinin farklı uluslardan gelen insanlar arasında
bölünmeyi yaratmak olduğu düşünen egemen sınıfın giderek büyümesidir.
Yukarıda anlatılanlardan ve açıklananlardan ötürü Avrupa
kültürünün Avrupa’nın melezleşmesine karşı büyük bir korkusu ve tepkisi
olmaktadır. Fransa’nın eğitim sistemine Fransa’nın Kuzey Afrika’da kültürlerin
gelişmesine ekonomik ve sosyal açıdan yardımda bulunduğunu anlatan hikâyeler,
yazılar konulması istenmiştir, burada amaç göçmenlere kendilerinin sömürgeci
değil, medeniyeti yayan bir kültür olduklarını ve Fransa kültürü altında
yetiştiklerini bir kez daha anımsatmaktır. Burada açıkça, meta ırkçılık
mevcuttur. Bu olayda, beyaz insanların ve sömürenin tarihi okutulması olarak
düşünülürse de yeni ırkçılıktan bahsedilir. Bu yüzden, Yeni ırkçılık, farklı
kültürlerin bir arada barınmasını, alışveriş halinde olmasını kabul etmeyen bir
ırkçılık türüdür.
Sonuç:
Kısaca, yeni ırkçılık gerekçeleri olarak, kültürlerinin bozulacağından
korkmaları, istihdam alanlarındaki boşlukları dolduracakları, çocuklarının
farklı kültürlerden çocuklarla kaynaşıp kendi kültürlerinden uzaklaşacağı,
melezleşme sonucu saf olarak korunmuş geleneksel düşüncelerinin bozulacağı gibi
fikirler mevcuttur. Bu fikirler başta siyasetçilerin gündeminde kökleşmiş bir
halde söylem halini almışken, topluluklar arasında da farklı olana karşı bir
sırt çevirme, ötekileştirme, hangi ülkeden geldiğini her şeyden daha çok merak
etme ve sorma gibi eylemlerle cisimleştirilmiştir. Biyolojik olarak farklı olan
ötekinin yerini artık sosyolojik olarak farklı olan öteki almıştır. Bu yüzden,
yeni ırkçılık doğu batı ayrımını daha çok belirginleştirmektedir. Olması
gereken, kendi özelliklerimizi özcü bir biçimde ele almayıp, kendi özelliklerimizle
özgürce yaşamaktır.
[1] Şerife Türcan Özşuca, ‘’Yapısal Uyum, Küresel Bütünleşme ve Refah
Devleti’’,http://www.kamu-is.org.tr/pdf/7217.pdf, (02.06.2012)
[2]
Guy Standing, “Global Feminization Through Flexible Labour”, World Development, 17(7), 1989, s.
1077-1095.
[3] Ders
için okunacak makaleler arasında olduğu için, bu makaleden faydalanıldı. Kristina
Boreus, ‘’Söylemsel Ayrımcılık ve Dışavurumları’’, www.nefretsoylemi.org/resimler/200911194556238055.doc,
(19.05.2012)
12 Aralık 2012
işitsel tiyatro =)) radyo tiyatrosundan...
hayvan çiftliği
george orwell
yatmadan önce dinlemek çok güzel oluyor =))
çocukken, tgrt de her akşam dinlemeye gayret ederdim ben, türkiye gazetesinde de arkası yarın hikayeler olurdu =)))
11 Aralık 2012
feeling the blanks..*
deniz derya ingilizce makale var, nur kırmızıdağ hocam sağolsun kendi dosyalarını bir bir yollamış bana, hevesle açtım türkçe makale vardır diye ama bir tane türkçe makale yok, konumla ilgili, gözlerim sulanıyor onları da okurken bıkkınlık geldi, yarın da gene bir sayfa tutmayacak yazdıklarım, ne kötü ya. okunacak örnek bir tez dahi yok.
zaten,
bugün canım çok sıkkındı, yani süregelen mutsuzluklar yetmezmiş gibi, gittiğim yerde sabah sabah biri boyuma taktı, kötü bir espri yapınca x, herkes gülmeye başladı, belki içlerinde kötü niyet yok ama en nefret ettiğim seydir, yaratıılışta aldığımız özelliklerle alay edilmesi..ben de uzun boylu istemezdim.. anneme anlattım kadıncağız üzüldü, yarın gitsem konuşsam derdi neymiş bi sorsam diyor. bir de bu lafı yetmezmiş gibi, kolaylık olsun diye bir fikir beyan ettim tuhaf tuhaf baktı ve öyle bakınca adam, gene herkes güldü bu duruma. çok içerledim, bazı insanlardan nefret ediyorum, dalga geçenlerden özellikle..
neyse,,
herkesin bir sindirellası vardır benim de bir sündürellam var =) adını çok sevdi, telefonda bir daha söyle abla bir daha söyle neyim ben diye diye bir hal oluyoruz sormayın =) neyse, onun için şimdilik iyi bir ablayım bu yeter bana...
hah bir de unutmadan,
falım sakız çiğnemeyeli çok olmuş şoktan alışveriş yaparken alıyım dedim, niyet tutup birini düşünüp açtım sakızı,
kağıdı atmamaya kararlıyım, belki bir gün birine uzatılmak adına işe yarar =)
<<huyunuz suyunuz aynı,etmez hiç vıdı vıdı,senin için biçilmiş kaftan, sevginiz de karşılıklı...>>
hahhaha kötü bir sey yazsa yırtar atardım, iyi olunca saklıyorum... insanız işte tatlı kandırmacalar yapmasa kendine, nasıl mutlu olsun...
neyse uzlaşmalar beni bekler...
-*bugünleri bir türlü sevemedim, sadece görmekten hoşlandığım manzaraları sevdim..
zaten,
bugün canım çok sıkkındı, yani süregelen mutsuzluklar yetmezmiş gibi, gittiğim yerde sabah sabah biri boyuma taktı, kötü bir espri yapınca x, herkes gülmeye başladı, belki içlerinde kötü niyet yok ama en nefret ettiğim seydir, yaratıılışta aldığımız özelliklerle alay edilmesi..ben de uzun boylu istemezdim.. anneme anlattım kadıncağız üzüldü, yarın gitsem konuşsam derdi neymiş bi sorsam diyor. bir de bu lafı yetmezmiş gibi, kolaylık olsun diye bir fikir beyan ettim tuhaf tuhaf baktı ve öyle bakınca adam, gene herkes güldü bu duruma. çok içerledim, bazı insanlardan nefret ediyorum, dalga geçenlerden özellikle..
neyse,,
herkesin bir sindirellası vardır benim de bir sündürellam var =) adını çok sevdi, telefonda bir daha söyle abla bir daha söyle neyim ben diye diye bir hal oluyoruz sormayın =) neyse, onun için şimdilik iyi bir ablayım bu yeter bana...
hah bir de unutmadan,
falım sakız çiğnemeyeli çok olmuş şoktan alışveriş yaparken alıyım dedim, niyet tutup birini düşünüp açtım sakızı,
kağıdı atmamaya kararlıyım, belki bir gün birine uzatılmak adına işe yarar =)
<<huyunuz suyunuz aynı,etmez hiç vıdı vıdı,senin için biçilmiş kaftan, sevginiz de karşılıklı...>>
hahhaha kötü bir sey yazsa yırtar atardım, iyi olunca saklıyorum... insanız işte tatlı kandırmacalar yapmasa kendine, nasıl mutlu olsun...
neyse uzlaşmalar beni bekler...
-*bugünleri bir türlü sevemedim, sadece görmekten hoşlandığım manzaraları sevdim..
Şeker Portakalı -José Mauro De Vasconcel 1968
-Daha çok anlat
Hoşuna gidiyor mu?
-Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.
Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?
-Gider gibi yaparız.
=)
Hoşuna gidiyor mu?
-Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.
Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?
-Gider gibi yaparız.
=)
10 Aralık 2012
bence hamburger sağlıklı çünkü içinde ET var
gülmek için değil düşünmek için.. sanki ondan farklı mıyız =) hiç sanmıyorum...maalesef gençlik de böyle besleniyor...
<''Sonuçları itibariyle insanlığa karşı işlenmiş bir suç olan darbeler, Türkiye’de son
yarım asırda sadece demokrasiye darbe vurmakla, meşru yönetimi alaşağı etmek ve
devlet yönetimine el koymakla kalmamış, vatandaşların vatandaşlık aidiyetlerini de
sakatlayarak toplumun psikolojisi üzerinde telafisi zor yaralar açmıştır. Demokratik
seçimlere, toplumsal dönüşüme, insan hak ve hürriyetleri alanındaki hukuk
reformlarına ve evrensel kriterlere dönük bütün çabalara rağmen Türkiye’de yaşanan
askeri darbeler öyle derin yaralar açmıştır ki, toplumun bir kesimi için 27 Mayıs,
başka bir kesimi için 12 Mart, başka bir kesim için 12 Eylül, başka bir kesim için
28 Şubat devam etmiştir.
11 Nisan 2012’de TBMM Genel Kurulunda, iktidar ve muhalefet partilerinin ortak
önergeleriyle ülkemizin en hayati meselesi olan darbeleri “birlikte” araştırması ve
sorgulaması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon Kasım 2012’de
çalışmalarını tamamlayarak raporunu TBMM Başkanlığına sundu. Söz konusu Rapor’u ve
ele aldığı konuları değerlendirmek üzere, Nimet Baş, Mithat Sancar, Avni Özgürel ve
Yılmaz Ensaroğlu’nun katılımıyla gerçekleştirilecektir..
Bu karar binlerce araştırma görevlisi için 'emsal' olacak
Ankara 5. İş Mahkemesi, doktora öğrencisi Elçin Kurbanoğlu’nun açtığı ‘iş tespit davası’nda emsal olacak bir karara imza attı. Mahkeme, Kurbanoğlu’nun Bilkent Üniversitesi’nde yaptığı asistanlık görevini ‘işçi’ kapsamına alarak, Kurbanoğlu’nun haklarının iade edilmesine hükmetti. Verilen kararın Yargıtay tarafından onanması durumunda karar, araştırma görevlisi olarak çalıştırılan binlerce doktora öğrencisi için emsal teşkil edebilecek.
Sigortasız çalıştırıldı :
Elçin Kurbanoğlu, doktora öğrenimi gördüğü Bilkent Üniversitesi’nde burs karşılığı asistanlık, araştırma görevliliği ve gözetmenlik yaptı. Araştırma görevliliği yaptığı dönemde Kurbanoğlu, asistanlığını yaptığını hocalar için kütüphaneden veri toplamak, öğrencilerin araştırmalarında destek olarak yol göstermek, yapacağı yayınlarda kullanacağı bilgileri düzenlemek, fotokopi çekmek, öğrencilerin sınav notlarını ve aldıkları harfleri düzenlemek ve üniversitenin verdiği idari işler gibi görevleri yerine getirdi. Düşük ücretle ve sigortasız çalıştırılan Elçin Kurbanoğlu, ‘iş tespit’ davası açtı. Kurbanoğlu’nun ‘iş tespit’ davasını kabul eden mahkeme, bilirkişi görevlendirdi. Ancak bilirkişi raporunda, Kurbanoğlu’nun, doktora yaptığı dönemde kısmi zamanlı çalışan bir öğrenci olduğunu ve işçi sayılamayacağını ifade etti. Bu raporu, iş kanunlarında yapılan değişiklikleri bilirkişinin dikkate almadığı gerekçesiyle değerlendirmeyen mahkeme, kısmi zamanlı öğrencilerin işçi sayılabileceği kararını verdi.
Kararın gerekçesinde ise mahkeme, kısmi zamanlı çalışan öğrencilerin ‘işçi’ sayılabilmesi gerektiğine ayrıntılı bir şekilde yer verdi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi’nden de örnekler veren Ankara 5. İş Mahkemesi Hâkimi Gülsüm Mısır , verdiği kararda, “Sosyal güvenlik hakkı temel bir insan hakkı olup, devletin yanında tüm kurumların bireylerin sosyal güvenlik hakkına saygı duyulması gerektiğine mahkememiz dikkat çeker” ifadesini kullandı. Hâkim Mısır, verdiği kararda ‘sosyal devlet’ tanımından örnekler vererek, şu ifadelere yer verdi:
“Anayasanın 2. maddesinde ‘devletin sosyal ve bir hukuk devleti olduğu hükme bağlanmıştır. Yine devletin amaç ve görevlerinin tanımlayan 5. maddesinde ise ‘devlet, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak suretle sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamakla görevli kılınmış 60. maddesinde ‘herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, devletin bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alıp, gerekli teşkilatı kuracağı tekrar vurgulanmış ve öngörülmüştür. Anayasa 90 son maddesi uyarınca temel haklar söz konusu olduğundan mevzuat ile uluslararası sözleşmenin çatışması halinde uluslararası sözleşme uygulanacaktır.’’
Karar: Bu bir iştir
Mahkeme verdiği kararda ise ‘Somut olayda davacının doktora yaparken araştırma görevlisi olarak çalıştırıldığı, doktora öğrencileri tarafından yerine getirilemeyecek gözetmenlik, sınav kâğıdı okuma gibi görevlerin yaptırıldığı anlaşılmıştır’ diyerek, Elçin Kurbanoğlu’nun araştırma görevlisi olarak çalıştığının tespitine karar verdi.
Elçin Kurbanoğlu, doktora öğrenimi gördüğü Bilkent Üniversitesi’nde burs karşılığı asistanlık, araştırma görevliliği ve gözetmenlik yaptı. Araştırma görevliliği yaptığı dönemde Kurbanoğlu, asistanlığını yaptığını hocalar için kütüphaneden veri toplamak, öğrencilerin araştırmalarında destek olarak yol göstermek, yapacağı yayınlarda kullanacağı bilgileri düzenlemek, fotokopi çekmek, öğrencilerin sınav notlarını ve aldıkları harfleri düzenlemek ve üniversitenin verdiği idari işler gibi görevleri yerine getirdi. Düşük ücretle ve sigortasız çalıştırılan Elçin Kurbanoğlu, ‘iş tespit’ davası açtı. Kurbanoğlu’nun ‘iş tespit’ davasını kabul eden mahkeme, bilirkişi görevlendirdi. Ancak bilirkişi raporunda, Kurbanoğlu’nun, doktora yaptığı dönemde kısmi zamanlı çalışan bir öğrenci olduğunu ve işçi sayılamayacağını ifade etti. Bu raporu, iş kanunlarında yapılan değişiklikleri bilirkişinin dikkate almadığı gerekçesiyle değerlendirmeyen mahkeme, kısmi zamanlı öğrencilerin işçi sayılabileceği kararını verdi.
Kararın gerekçesinde ise mahkeme, kısmi zamanlı çalışan öğrencilerin ‘işçi’ sayılabilmesi gerektiğine ayrıntılı bir şekilde yer verdi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi’nden de örnekler veren Ankara 5. İş Mahkemesi Hâkimi Gülsüm Mısır , verdiği kararda, “Sosyal güvenlik hakkı temel bir insan hakkı olup, devletin yanında tüm kurumların bireylerin sosyal güvenlik hakkına saygı duyulması gerektiğine mahkememiz dikkat çeker” ifadesini kullandı. Hâkim Mısır, verdiği kararda ‘sosyal devlet’ tanımından örnekler vererek, şu ifadelere yer verdi:
“Anayasanın 2. maddesinde ‘devletin sosyal ve bir hukuk devleti olduğu hükme bağlanmıştır. Yine devletin amaç ve görevlerinin tanımlayan 5. maddesinde ise ‘devlet, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak suretle sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamakla görevli kılınmış 60. maddesinde ‘herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, devletin bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alıp, gerekli teşkilatı kuracağı tekrar vurgulanmış ve öngörülmüştür. Anayasa 90 son maddesi uyarınca temel haklar söz konusu olduğundan mevzuat ile uluslararası sözleşmenin çatışması halinde uluslararası sözleşme uygulanacaktır.’’
Karar: Bu bir iştir
Mahkeme verdiği kararda ise ‘Somut olayda davacının doktora yaparken araştırma görevlisi olarak çalıştırıldığı, doktora öğrencileri tarafından yerine getirilemeyecek gözetmenlik, sınav kâğıdı okuma gibi görevlerin yaptırıldığı anlaşılmıştır’ diyerek, Elçin Kurbanoğlu’nun araştırma görevlisi olarak çalıştığının tespitine karar verdi.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1111352&CategoryID=77
.
.
coğrafya ve insan
yasanılan coğrafya etkiler insanı. insanlar yasadıkları coğrafyada sekillenir yani biraz.... havasından suyundan kapar bir seyler...
türkiye coğrafyasını düşünelim, aklınıza geldi mi bilmem..
Türkiye de bir bölgenin akarsularının yukarı havzası yani doğduğu yer-kaynağı başka ülkedendir ve sonrasında Türkiye'ye dökülür, dışarı kaynaklıdır bu akarsular. Aras, Kura, Fırat ve Dicle.. bu akarsuların geçtiği sınırlar da türkiyenin en sorunlu bölümleri olduğunu düşünürsek, coğrafyası da buna müsait diyebiliriz..
Güneydoğu anadolu insanı genelde affetmez yok eder bir suçlu varsa ortada, buharlaşma da o bölgede çok misal, hiç doğal göl yok..
Akdeniz de karstik yapı fazladır, kolay affeder ama insanlar kolay raydan çıkar, başkasından kolay etkilenirler, bir gün dolu dolu yağarlar bazı günler ise oldukça kurak olurlar..
Doğu anadolunun insanı inatçıdır. Coğrafyası da nitekim öyle.. çıldır gölü her yıl kışın donarmış, uluslararası buz pateni müsabaskı düzenlenileceği yıl göl buz tutmama gibir bir inatçılık yapmış =) inatetmiş bildiğiniz =) ama tabiki sonra donmuş.. ya da hatırlarsanız erzurum kış olimpiyatlarında erzurumda yeteri kadar kar yoktu, dağlardan kar getirmişlerdi, buzlu sahayı öyle elde etmişlerdi ve ertesi gün yarışma için hazırlanmıştı ancak gece boyu kar yağmış ve hazırlanan buz pistler karla dolmuştu... inat edip yağmayan kar her sey yapay yolla hazırlandıktan sonra yağmıştı... doğu anadolunun da insanı aksidir, inatcıdır...
gelelim iç anadoluya, iç anadolunun da suları gölleri kapalıdır dışarı akmaz taşmaz.. anadolu insanı muhafazakardır, dışa kapalıdır, ön yargılıdır =)
karadeniz insanları da akarsuları gibidir, akıp taşmak ister, bir anı bir anını tutmaz, azcık delilerdir, horonla sakinleşirler =)))
6 Aralık 2012
tunalı hilmi, tivoli...
ankarayı bu puslu günlerde seven var mı bilmiyorum, gerçi bunu düşünen hisseden de yoktur, herkes işinde gücünde, benim gibi boş değil =) gerçi ben de çok yoğunum ama ruhen boşluktayım oyüzden böyle seyler düşünebiliyorum..
aklıma haftasonları babamın götürdüğü tunalıhilmi geldi, herkesin tunalı hilmisi başkadır tabi.. kışın çok daha bi giderdik... eğer gündüz gidiliyorsa dolanılır, talip mağazasında ne var ne yok bakılır, babamın mükemmel sıcaklığı ve ikna gücü ile alınan kıyafetlere toptan bir iksonto uygulanırdı, mutlu bir sekilde ayrılıp, tivoliye doğru yol alırdık.. tivoli fast food satan bir yerdi ama her çeşitten vardı, pizzalarını yerdik biz.. kekik kokusu buram buram, annemin o güzel parfüm kokusuyla karışırdı, derdim fazla yoktu çocukken.. yemeyi de severdim, kiloluydum zaten ama obez değildim..annemin parfümünden bulmak istiyorum ama yok çok sordum amerikan pasajına bile girdim ama olmadığını söylediler.. belki de olmaması daha iyi, geçmişin kokusunu bugün koklamak geçmişe adım atlatmak olurdu... sonra petshop a girilirdi sözde, nursemayı oyalamak adına.. ama ben o yaşta da sevmezdim pet shopları, küçücük kafeslere konmuş hayvanlar bana pek mutlu gözükmezdi, içim daralırdı ççıkmak isterdim. halen de öyledir, petshoplara bakamıyorum bile, üzülüyorum hepsini sahipli yapmak ya da azad etmek geliyor içimden...
uslu bir çocuktum, hediye falan hiç isteyemezdim sadece pizza canavarıydım, onu yemek çok isterdim. zaten ailemde herhafta sonu tivoli de yediriyordu.. hani türk malı dizisi vardı ya, her öğün pizza yiyenler sanırım ben o aileye mensup olsam halimden hiç şikayet etmezdim =) ama ondan da bıkılırdı kesin...
ya bu puslu hava bana tivolide geçen zamanları anımsattı.... eskiden insanlarda usturuplu ve düzgündü, dışarı çıkmanın bir önemi olurdu, salt alışveriş için çıkılmıyordu..
hahaha tunalı hilmiye yunaytıt irmik derdim bir de =)))
aklıma haftasonları babamın götürdüğü tunalıhilmi geldi, herkesin tunalı hilmisi başkadır tabi.. kışın çok daha bi giderdik... eğer gündüz gidiliyorsa dolanılır, talip mağazasında ne var ne yok bakılır, babamın mükemmel sıcaklığı ve ikna gücü ile alınan kıyafetlere toptan bir iksonto uygulanırdı, mutlu bir sekilde ayrılıp, tivoliye doğru yol alırdık.. tivoli fast food satan bir yerdi ama her çeşitten vardı, pizzalarını yerdik biz.. kekik kokusu buram buram, annemin o güzel parfüm kokusuyla karışırdı, derdim fazla yoktu çocukken.. yemeyi de severdim, kiloluydum zaten ama obez değildim..annemin parfümünden bulmak istiyorum ama yok çok sordum amerikan pasajına bile girdim ama olmadığını söylediler.. belki de olmaması daha iyi, geçmişin kokusunu bugün koklamak geçmişe adım atlatmak olurdu... sonra petshop a girilirdi sözde, nursemayı oyalamak adına.. ama ben o yaşta da sevmezdim pet shopları, küçücük kafeslere konmuş hayvanlar bana pek mutlu gözükmezdi, içim daralırdı ççıkmak isterdim. halen de öyledir, petshoplara bakamıyorum bile, üzülüyorum hepsini sahipli yapmak ya da azad etmek geliyor içimden...
uslu bir çocuktum, hediye falan hiç isteyemezdim sadece pizza canavarıydım, onu yemek çok isterdim. zaten ailemde herhafta sonu tivoli de yediriyordu.. hani türk malı dizisi vardı ya, her öğün pizza yiyenler sanırım ben o aileye mensup olsam halimden hiç şikayet etmezdim =) ama ondan da bıkılırdı kesin...
ya bu puslu hava bana tivolide geçen zamanları anımsattı.... eskiden insanlarda usturuplu ve düzgündü, dışarı çıkmanın bir önemi olurdu, salt alışveriş için çıkılmıyordu..
hahaha tunalı hilmiye yunaytıt irmik derdim bir de =)))
5 Aralık 2012
izlanda nın yeni isim babası kim olacak a dostlar?
Ülkeye gelecek olan turist sayısını artırmak ve ilginç bir iş yaparak dikkatleri üzerine çekmek için İzlanda ismini değiştirmeye hazırlanıyor....
Ülke ekonomik olarak zor zamanlar geçirmekteymiş, 2008 yılından beri seyreden ekonomik kriz esnasında IMF ve diğer birçok Avrupa devleti ülkeye borç vererek ülkeyi sıkıntıdan bir nebze de olsa kurtarmaya çalışmıştı..
Bu fikir bir turizm firmasından çıkmıştı ancak şimdilerde İzlanda hükümeti de desteklemekte..
Türkçe de ülkeye İzlanda denilirken, birçok ülke dilinde Iceland deniliyor.. Iceland( buz karası) anlamı bile turistleri o ülkeden soğutmaya yetiyormuş bu fikiri çıkaran turzim şirketine göre.. Bu yüzden farklı adlara açıklarmış...
İzlanda nın yeni adını Mart 2013 de düzenlenen bir yarışma ile ülkedeki turistler belirleyecek =)
Ve yeni isim babasına sembolik olarak ülkeden bir arsa hediye edilecekmiş...
Benim isim teklifim: HotPurity, sıcak masumluk..
Ülkeyi tanımanız için birkaç fotograf yüklesem çok iyi olur:
buz sahili
Şimdiye kadar en çok söylenen ve beğeni toplayan isimler ise şunlarmış:
Ülke ekonomik olarak zor zamanlar geçirmekteymiş, 2008 yılından beri seyreden ekonomik kriz esnasında IMF ve diğer birçok Avrupa devleti ülkeye borç vererek ülkeyi sıkıntıdan bir nebze de olsa kurtarmaya çalışmıştı..
Bu fikir bir turizm firmasından çıkmıştı ancak şimdilerde İzlanda hükümeti de desteklemekte..
Türkçe de ülkeye İzlanda denilirken, birçok ülke dilinde Iceland deniliyor.. Iceland( buz karası) anlamı bile turistleri o ülkeden soğutmaya yetiyormuş bu fikiri çıkaran turzim şirketine göre.. Bu yüzden farklı adlara açıklarmış...
İzlanda nın yeni adını Mart 2013 de düzenlenen bir yarışma ile ülkedeki turistler belirleyecek =)
Ve yeni isim babasına sembolik olarak ülkeden bir arsa hediye edilecekmiş...
Benim isim teklifim: HotPurity, sıcak masumluk..
Ülkeyi tanımanız için birkaç fotograf yüklesem çok iyi olur:
buz sahili
Şimdiye kadar en çok söylenen ve beğeni toplayan isimler ise şunlarmış:
İzlanda için şu adlar öne çıkıyor:
Niceland: Güzel Ülke
Birdland: Kuş Ülkesi
Volcanoland: Yanardağ Ülkesi
Ejyafjallajoekulland Cloudland: Bulut ülkesi
Flokiland: Viking Denizcisi
Birdland: Kuş Ülkesi
Volcanoland: Yanardağ Ülkesi
Ejyafjallajoekulland Cloudland: Bulut ülkesi
Flokiland: Viking Denizcisi
4 Aralık 2012
3 Aralık 2012
sen okurken burayı ne oldu bak =)
etme bulma gezegeni ile görmezden gelme gezegeni birbirlerine çarpmak için mükemmele yakın zamanı beklerlerken, sorma bulma gezegeni o saçma sorularını temize çekiyordu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Etiketler
göbek eritme
(3)
candan erçetin
(2)
kanarya
(2)
temizliği
(2)
tubun faydaları
(2)
19
(1)
1970
(1)
200 tane gezegeniniz varmış gibi yaşıyorsun ancak yalnızca bir dünyamız var
(1)
35 ölü
(1)
A1
(1)
AGİT
(1)
Affrican Commission
(1)
Afrika Şartı
(1)
Madde 19 vatandaşlıktan çıkarılma
(1)
Mahkeme
(1)
Mariami Abduselişi
(1)
O beni “Herhalde” sevmiş.
(1)
Women's Rights
(1)
acıtıyor
(1)
adım google'da çıkmasın
(1)
algı gerçektir
(1)
altın
(1)
altınları
(1)
amniyo sentez
(1)
amniyosentez
(1)
ankara
(1)
arama motoru
(1)
asma
(1)
auto erotic asphixication
(1)
ayak
(1)
ayak temizliği
(1)
azınlık hakları
(1)
ağlamak
(1)
ağız kokusunu önlemek
(1)
babet yara yaptı
(1)
bahar
(1)
baklava
(1)
bakım
(1)
balböceği
(1)
barış manço
(1)
batı trakya türkleri
(1)
bel kemeri
(1)
brokoli salatası
(1)
brugge porselen
(1)
brütüs
(1)
bulantı
(1)
buzdan müze.
(1)
böğürtlenimsi
(1)
can dündar
(1)
caught in the middle
(1)
cemal süreya..
(1)
depeche mode
(1)
deprem
(1)
dirsek bakımı
(1)
diş eti
(1)
diş ipi
(1)
diş sağlığı
(1)
dondurma
(1)
dondurucu soğuk
(1)
downsendromu
(1)
düğün davetleri
(1)
el ayak bakımı
(1)
el kuruluğu
(1)
el nemlendiricisi
(1)
elma
(1)
elmalı cevizli puding
(1)
fahri
(1)
forum
(1)
foça
(1)
free love
(1)
funda arar
(1)
geceler.
(1)
genetik hastalıklar
(1)
genç
(1)
godotyu beklerken
(1)
google
(1)
gögüs
(1)
gökçe
(1)
güney afrika
(1)
güneşli bir sabah
(1)
hakikat komisyonu
(1)
havilland krem
(1)
hepatit b
(1)
hitler
(1)
hocam
(1)
hz.muhammet
(1)
iktisat
(1)
ileri yaştaki kadınlar
(1)
ipuçları
(1)
ishal
(1)
istanbul
(1)
isviçre
(1)
italy
(1)
jane eyre
(1)
jinekoloji
(1)
jooble
(1)
jooble-tr.com/
(1)
joseph
(1)
julide ateş
(1)
kadınlar için şınav
(1)
kafes temizliği
(1)
kanser riski
(1)
karartma günleri
(1)
karpuz çekirdeği
(1)
karsı dağların heybetinden mi gireyim??
(1)
karın düzleştirme
(1)
kavun
(1)
kazaklı tüy =)
(1)
kilo almak
(1)
kissing you goodbye
(1)
konular
(1)
kpss
(1)
kuklagiller...
(1)
kusma
(1)
kuyumcu
(1)
külah
(1)
külah pasta
(1)
kırmızı turp
(1)
kızgın güneş
(1)
lavanta
(1)
lavanta çayı
(1)
leperuj
(1)
leyla ile mecnun
(1)
mekik
(1)
mengele
(1)
muhabbet kuşu
(1)
muhabbet kuşu bakımı
(1)
muhabbet kuşu banyo
(1)
muz sesleri
(1)
nara
(1)
nedensiz
(1)
nelson mandela
(1)
oldies
(1)
pamela anderson
(1)
patatesli börek
(1)
patatesli peynirli börek
(1)
patos
(1)
pervasız
(1)
peygamber efendimiz
(1)
peynir
(1)
phokaia
(1)
plastik su şişeleri
(1)
porselen bebek
(1)
poselen bebek
(1)
push up
(1)
rafet el roman nerdesin
(1)
roboski
(1)
sarı lira
(1)
sayesinde
(1)
sende mi brütüs
(1)
senede bir gün
(1)
sivrisinek
(1)
sivrisinek kovar
(1)
soframız
(1)
sor dağılımı
(1)
sosyal
(1)
soğan
(1)
star tv
(1)
storia di un tale
(1)
su
(1)
suluk
(1)
sus küçüğüm söz büyüğün (su küçüğün söz büyüğün
(1)
süt
(1)
sınav nasıl çekilir
(1)
sırt yağı eritme
(1)
tam buğday ekmeği ve faydaları
(1)
ters mekik
(1)
the gummy bear
(1)
the pierces
(1)
tooner dolls
(1)
torba
(1)
trt haber
(1)
tuttu fırlattı
(1)
tüylenmiş kazak
(1)
uludere
(1)
under the tuscan sun
(1)
uygun ayakkabı seçmek
(1)
vasiyet
(1)
yalnızlık 2013
(1)
yalnızlık kalbimin ilelebet sahibi
(1)
yaz salatası
(1)
yağ yakan besinler
(1)
yağ yakma
(1)
yeni logo star tv
(1)
yeşillik
(1)
yorgun
(1)
yorulmadan zayıflama
(1)
yumurta
(1)
yüzünden..
(1)
zayıflamak
(1)
zeybek vs yunanistan davası
(1)
çanta
(1)
çat pat deil sular seller gibi
(1)
çıtır börek
(1)
çığlık
(1)
ölüm orgazmı
(1)
öteki kadın
(1)
özel geceler çin
(1)
üniversite
(1)
şınav
(1)