Yalancının mumu…
Vaktiyle İstanbul’daki Fatih Medresesi’nin her odasında dört beş talebe beraber kalırmış. Bu talebeler memleketlerinden getirdikleri fasulye, bulgur, mercimek, nohut vesaireyi beraber pişirirler, beraber yerler ve her hafta içlerinden birisi nöbet tutarak bu işleri yaparlarmış.
Geceleri ders çalışmak için yaktıkları mumların parasını da aralarında toplayıp, o haftaki nöbetçi talebeye verirlermiş.
Bu talebelerden birisi çok açıkgözmüş. Her gece şamdanların dibinde kalan kırıntı mumları toplar, eritir ve onlardan uydurma bir mum yaparak parayı cebine indirirmiş. Fakat onun yaptığı mum, yeni mumlar gibi uzun müddet odayı aydınlatamaz, erkenden sönermiş.
İşin farkına varan arkadaşları, bir gece yine yatsı namazından sonra karanlıkta kalınca, hesap sormaya başlarlar:
– Biz sana para verdik, ne diye mum almadın?
– Aldım işte, ne yapayım mumlar küçülmüş, bu kadar yanıyor.
İçlerinden birisi:
– Tabii o kadar yanar çünkü sen hilekârın birisin. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar..
/dürri yekta
Geceleri ders çalışmak için yaktıkları mumların parasını da aralarında toplayıp, o haftaki nöbetçi talebeye verirlermiş.
Bu talebelerden birisi çok açıkgözmüş. Her gece şamdanların dibinde kalan kırıntı mumları toplar, eritir ve onlardan uydurma bir mum yaparak parayı cebine indirirmiş. Fakat onun yaptığı mum, yeni mumlar gibi uzun müddet odayı aydınlatamaz, erkenden sönermiş.
İşin farkına varan arkadaşları, bir gece yine yatsı namazından sonra karanlıkta kalınca, hesap sormaya başlarlar:
– Biz sana para verdik, ne diye mum almadın?
– Aldım işte, ne yapayım mumlar küçülmüş, bu kadar yanıyor.
İçlerinden birisi:
– Tabii o kadar yanar çünkü sen hilekârın birisin. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar..
/dürri yekta
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder