Modern diye tabir edilen günümüz dünyasında, insan ilişkilerinin geldiği menfi boyutun her türlü puştlukla süslenişidir puştmodernizm… Köprüden geçene kadar ayıya dayı deyip, ‘‘ayılaşan’’, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, deyip ‘‘yılanlaşan’’ ‘‘insancık’’ları gördükçe çıldırasım geliyor.
Tüm eylemlerini paranın gücüne indirgemiş insan modeli, yeni nesil köleliği de tanımlıyor aynı zamanda. Zenginin, zenginliğini kapitalist ve feodal düzlemde güçlendirme çabasına, hiç umulmadık biçimde destek geliyor yeni nesil kölelerden. Bir bakıma yapılan zulmün yapana kâr olarak geri döndüğü bir sistemde yaşıyoruz. Düşünmekten, sorgulamaktan, üretmekten uzak bir sitemde…
Önüne konulanı yiyerek…
Yoksulluğundan utanan yeni nesil köleler, kendilerini ezen, aşağılayan kapitalist feodallerin yerine geçme adına insan dışı bir hırsla yanıp tutuşuyorlar. Korkunun, sevgisizliğin, çıkarın ve umutsuzluğun had safhaya ulaştığı puştmodern zamanda, her türlü kirliliği görmek mümkün.
Güçlünün güçlülüğü, yapmış olduğu zulümler oranındadır demiştik. Zulme uğrayan, tutsak edilen sadece beden değil elbet. Buna ruh da eşlik ediyor büyük bir gururla… Ruhun tutsaklığı, bedenin çürümesiyle bitmiyor fakat. Puştmodernizmin doğurduğu ruhsal sızı, hangi dünyaya havale olacak kim bilir?
Aşk gibi bir kutsalın, klavye ve telefon tuşlarına meze edilmesi de, yine puştmodern zamanlara özgü davranış biçimlerinden biri… Ademoğlu çoğaldıkça, tüketilen değerlerin oranı da o ölçüde çoğalıyor. Köhne ve kirli düşüncelerin sirayet ettiği Ademoğlu, bir buldozer görevi görerek, önüne çıkan her ne varsa ezip geçmekten çekinmiyor.
Parası olanın ‘‘akıllı’’, parası olmayanın ‘‘aptal’’ olarak nitelendirildiği bu dünyanın çarkına çomak sokmak, çağırmak, bağırmak, haykırmak… Neyse ki cehalet parayla yok edilecek bir olgu değil, neme lazım cahil kalabilirdik sonra…
İnsanoğlunun yaşaması sahip olduğu onurla doğru orantılıdır. Zira onur yoksa yaşam da bir o kadar haybedendir. Parayı esir almış insan yığınlarıyla, paraya esir olmuş insan yığınlarının biçimsel uyumunu ve yaşamsal dürtülerinin hangi yöne kanalize olduğunu görmek acı bir durum, lakin bunları yazabilmek büyük bir rahatlama sebebi.
Yazdım, rahatladım…
Darısı sizlerin başına!
Tüm eylemlerini paranın gücüne indirgemiş insan modeli, yeni nesil köleliği de tanımlıyor aynı zamanda. Zenginin, zenginliğini kapitalist ve feodal düzlemde güçlendirme çabasına, hiç umulmadık biçimde destek geliyor yeni nesil kölelerden. Bir bakıma yapılan zulmün yapana kâr olarak geri döndüğü bir sistemde yaşıyoruz. Düşünmekten, sorgulamaktan, üretmekten uzak bir sitemde…
Önüne konulanı yiyerek…
Yoksulluğundan utanan yeni nesil köleler, kendilerini ezen, aşağılayan kapitalist feodallerin yerine geçme adına insan dışı bir hırsla yanıp tutuşuyorlar. Korkunun, sevgisizliğin, çıkarın ve umutsuzluğun had safhaya ulaştığı puştmodern zamanda, her türlü kirliliği görmek mümkün.
Güçlünün güçlülüğü, yapmış olduğu zulümler oranındadır demiştik. Zulme uğrayan, tutsak edilen sadece beden değil elbet. Buna ruh da eşlik ediyor büyük bir gururla… Ruhun tutsaklığı, bedenin çürümesiyle bitmiyor fakat. Puştmodernizmin doğurduğu ruhsal sızı, hangi dünyaya havale olacak kim bilir?
Aşk gibi bir kutsalın, klavye ve telefon tuşlarına meze edilmesi de, yine puştmodern zamanlara özgü davranış biçimlerinden biri… Ademoğlu çoğaldıkça, tüketilen değerlerin oranı da o ölçüde çoğalıyor. Köhne ve kirli düşüncelerin sirayet ettiği Ademoğlu, bir buldozer görevi görerek, önüne çıkan her ne varsa ezip geçmekten çekinmiyor.
Parası olanın ‘‘akıllı’’, parası olmayanın ‘‘aptal’’ olarak nitelendirildiği bu dünyanın çarkına çomak sokmak, çağırmak, bağırmak, haykırmak… Neyse ki cehalet parayla yok edilecek bir olgu değil, neme lazım cahil kalabilirdik sonra…
İnsanoğlunun yaşaması sahip olduğu onurla doğru orantılıdır. Zira onur yoksa yaşam da bir o kadar haybedendir. Parayı esir almış insan yığınlarıyla, paraya esir olmuş insan yığınlarının biçimsel uyumunu ve yaşamsal dürtülerinin hangi yöne kanalize olduğunu görmek acı bir durum, lakin bunları yazabilmek büyük bir rahatlama sebebi.
Yazdım, rahatladım…
Darısı sizlerin başına!
Üstat Ahmed Arif’ten ufak bir dörtlükle bitireyim yazımı.
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü, dost gülücüklü.
Cigaramdan yanar, alnım öperler.
Suskun, hayın, çiyansı
''Bir değerliden''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder